|
Özgürlügün ateşböcekleri ölmeyecek asla...

Yeni bir umutsuzluğun, ihanetin ve acıların örttüğü bir dünya ile başbaşayız. Sanki her şey anlamını yitirmiş gibi. Sözün bittiği yerde, insanlığı kahreden acımasız bir dünya başlıyor. Bu öyle bir dünya ki, bütün insani değerler, özgürlükler, umutlar, sevgiler yüreklerden sürgün edilmiş..

Her köşe başında, rengarenk çiçekleri koluna takıp karşımıza çıkıveren ilkbahara inat, sevinç dallarımızı kırıyorlar. Oysa her zaman hayatın sesi, yanıbaşımızda baharın ve sevincin şarkısını söylüyor, duymuyoruz. İlkbahar, müziğin çiçeklerde renge ve umuda dönüştüğü cıvıl cıvıl bir mevsim, ama biz sevgileri ve yürekleri paramparça ediyoruz. Yeşil, sarı, kırmızı, mavimsi yaprakların arasında özgürlüğü görüyoruz ama erişemiyoruz.

Renklerin, dillerin, inançların zengin coğrafyasında bir kere daha makus talihimizle başbaşa kalıyoruz. Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri ıskalayarak geçiyoruz. Yıllardır yakamızı bırakmayan hayali bir korku yüzünden, Gülay Göktürk''ün ifadesiyle, bu ülkeyi "gidemeyenlerin ülkesi" haline dönüştürüyoruz. Bu ülke için canlarını feda eden, feda etmeye hazır olan neredeyse üçte iki çoğunluğa "zenci muamelesi" yapmaktan adeta gizli bir zevk alıyoruz.

Sırf bu korkularımız yüzünden demokrasinin kalbi olan parlamentoyu hançerlemekten bile çekinmiyoruz.

Bu yüzden, "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ibaresinin altında milli iradeye karşı "linç" eylemleri başlatıyoruz.

Bu yüzden, inancı ve bireysel tercihi sonucu başını örten bir bayan milletvekilinin, siyaset ve medya dünyasının gözü dönmüş "nöbetçi gladyatörleri" tarafından parçalanmasını zevk alarak seyrediyoruz.

Bütün bunlar da yetmiyor, minicik okul öğrencilerini arenaya sürerek kanlı gladyatörlerin ellerine teslim ediyoruz. Çünkü emir büyük yerden. Eline tutuşturulan kağıdı bile okumakta zorluk çeken Sayın Başbakanımız, "Bu hanımefendiye haddini bildirin" talimatını vermiştir bir kere.

Her seçimde yanlış adrese giden milli iradeden intikam almak için yanıp tutuşan Çankaya''nın yaşlı sakini, "ajan-provokatör" açıklamasıyla, sevgileri ve umutları yoketme hareketinin ilk kıvılcımını ateşlemiştir çoktan. Artık dönüşü yoktur bu savaşın. Ne pahasına olursa olsun, bu ülkenin gencecik umutları soldurulacak, bütün sevgi çiçekleri ezilecektir.

Ancak yine de umutlar bitmeyecek bu ülkede. Bahar binbir renk ve kokusuyla yeniden gelecek. Yağmurla yıkadığı yeryüzünü taze ve yeni bir geleceğe hazırlayacak. Özgürlüğün pırıltılı ateşböcekleri, bıkmadan usanmadan aydınlık bir dünyanın öyküsünü anlatacaklar herkese. Ve ilkbahar, dünyanın döndüğünü, çirkinliğin geçici zaferinin de geçici olduğunu haykıracak hepimize.

Karanlıkla aydınlığın bitmeyen savaşında, baharın yürekleri coşturan kokusu galip gelecek bir gün. Ayşeler, Merveler sevgileri, umutları koluna takıp bir bahar şöleniyle birlikte akın edecekler demokrasinin kalbine.

25 yıl önce
Özgürlügün ateşböcekleri ölmeyecek asla...
28 Şubat, 15 Temmuz ve Yarma Harekâtı olarak Zeytin Dalı
“Dış güç” neresi, “iç güç” nereye düşer?
İstanbul’un geleceği Türkiye’nin geleceği demek
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru