|

'Seçim sonuçlarını katılım oranları belirleyebilir'

24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlere 3 gün kaldı. 16 Nisan'da kabul edilen yeni hükümet sisteminin ilk kez uygulanacağı sistem ile siyasi tarihimizde birçok yeniliklere imza atılacak. Yeni Şafak yazarları, Mehmet Acet, Zekeriya Kurşun, Levent Yılmaz, Aydın Ünal ve Serdar Tuncer seçim hakkında bilinmesi gerekenleri bugünkü köşesinde işledi.

Yeni Şafak
11:23 - 21/06/2018 Perşembe
Güncelleme: 12:51 - 21/06/2018 Perşembe
Yeni Şafak
[‎21.‎06.‎2018 12:47] Kübra Türk:  Yeni Şafak yazarlarının 24 Haziran seçimlerinin önemiyle ilgili analizleri...  böyle yazabilirsin
[‎21.‎06.‎2018 12:47] Kübra Türk: Yeni Şafak yazarlarının 24 Haziran seçimlerinin önemiyle ilgili analizleri... böyle yazabilirsin

Mehmet Acet, Zekeriya Kurşun, Levent Yılmaz, Aydın Ünal ve Serdar Tuncer'in yazılarının dikkati çeken bölümleri:

Mehmet Acet: Seçim sonuçlarını katılım oranı belirleyebilir

24 Haziran akşamı ortaya çıkacak olan sonucu, seçimlere katılım oranı doğrudan etkileyebilir. 

10 Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi anketler “Erdoğan yüzde 55 oy oranıyla rahat bir zafer elde edecek” diyordu. 

Bu durum, sahildeki CHP’lilerden daha çok Ak Parti seçmeninde bir rehavete yol açtı, katılım oranı yüzde 73’ün altında kalınca, Erdoğan beklentilerin daha aşağısında bir oy oranıyla sandıktan çıktı.

24 Haziran seçimlerinin 10 Ağustos seçimlerine oranla daha kritik olduğunu herkes biliyor. O yüzden özellikle Ak Parti seçmeninin bir bölümünün “Benim bir oyum neyi değiştirir ki” diye düşünüp sandık başına gitmemesi seçim sonuçlarını doğrudan etkileyebilir. 

Hem, sandık başına gidip gitmeme konusunda bir karara varamamış olanların, hem de son günlere gelmemize rağmen oy tercihini hala belirlememiş olanları bir kere daha düşünmeye davet ediyorum.

Tekrar edeyim, 24 Haziran akşamı göreceğimiz seçim sonuçlarını seçimlere katılım oranı doğrudan belirleyebilir. Bu seçimde bir oy bir milyon oy değerinde.

Zekeriya Kurşun: Seçim sistemlerimiz ve yüzde elli bir

Adeta yaz-boz tahtasına dönen seçim sistemimizde defalarca, seçmen yaşı, kontenjan, seçim çevresi ve il bazında milletvekili sayısı gibi konularda değişiklikler yapılarak, milli irade meclise taşınmak istenmiştir. 

Ancak büyük tartışmalara sebep olan bu yasa değişiklikleri, ne meclis aritmetiğinin ülkeyi yeterince temsil etmesine ne de güçlü hükümetlerin doğmasına imkân vermiştir. Aksine zaman zaman sistemin kilitlenmesine sebep olmuştur.

Türkiye, tarihinde ilk defa meclisten bağımsız olarak yürütmeyi doğrudan belirleyecek ve yeni bir sistem ile Meclisin yapısını oluşturacaktır.

Yüzde elli bir sadece Cumhurbaşkanlığı Sistemini ve yürütmeyi belirlemeyecek, aynı zamanda yüzde 49’a da demokratik denetim imkânı sağlayacaktır. Bu yüzden seçim tarihimizde, milli iradeyi Meclis’e doğrudan yansıtacak yeni bir sahife açılmaktadır.

24 Haziran seçimleri Büyük Türkiye’mize hayırlı olsun.

Levent Yılmaz: Erdoğan'ı anlamak...

Seçim haftasındayız. Türkiye’nin özellikle 2002 yılından bu yana içinden geçtiği süreç her seçimi birbirinden önemli hale getirdi. Ak Parti’nin kapatılması davası, 11. Cumhurbaşkanı seçilirken yaşanan 367 garabeti, e-muhtıra, 7 Şubat MİT krizi, 17-25 Aralık darbe girişimleri, Gezi Ayaklanması ve 15 Temmuz içeride yaşanan kritik gelişmelerdi.

Dünyada ise Türkiye’yi yakından ilgilendiren pek çok kırılma yaşandı. 2008 küresel finansal krizi, 2010 Avrupa borç krizi, Arap Baharı adı verilen ancak kışa dönen Arap halk hareketleri, Suriye iç savaşı, Kırım’ın ilhakı, Filistin meselesi, Trump’ın Kudüs kararı ve ABD’nin terör örgütlerine silah yardımı gibi unsurlar Türkiye’nin hareket alanında çözmek zorunda olduğu sorunlar olarak karşımıza çıktı. 

Türkiye tüm bu süreçlerden en az kayıpla ile çıkmayı her seferinde başardı. 2008 krizi dünyayı kasıp kavururken, krizden en az etkilenen ve en hızlı çıkan ülke oldu. 

Avrupa borç krizi kapıya dayandığında ticaretini Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerine kaydırarak kendine alan açtı. Müttefiklerinin(!) yalnız bıraktığı Ortadoğu’da kendi aklı ve ordusuyla bir yandan tarihin en acımasız terör örgütleri ile mücadele etti, diğer yandan bölgede barışı tesis etmeye başladı. 

Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilanına ilişkin olarak Birleşmiş Milletler’de tarihi kararın çıkmasına öncülük etti. Ortadoğu halkları için umut ışığı olurken Batı destekli rejimler için tehlike yaratmaya başladı. 

Dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin hızla Batı’dan Doğu’ya doğru kaydığı bir dönemde Türkiye bir katalizör görevi yaparak süreci hızlandırdı. Dahası da var. Ama benim esas dikkat çekmek istediğim konu şu: tüm bunları yaparken halkın desteğini arkasına alan Erdoğan “rol model” bir lider, Türkiye de “örnek bir ülke” haline dönüştü.

Aydın Ünal: Vicdan terazisi

Küskünsünüz, kırgınsınız, yorgunsunuz… Belki biraz da haklısınız… 

Sandığa gitmemeyi, gitseniz de AK Parti’ye, Erdoğan’a oy atmamayı içinizden geçiriyorsunuz. 

Şimdi lütfen elinizi vicdanınıza koyun.

Hatta vicdan terazisini elinize alın. Terazinin sol kefesine yukardakine benzer şahsi itirazlarınızı koyun. Kanaatlerinizi, zanlarınızı koyun. Dedikoduları, söylentileri koyun. Terazinin sağ kefesine de Türkiye’nin nereden geldiğini, nerede olduğunu, nereye gittiğini koyun. 

Artık insan muamelesi gördüğümüz hastaneleri, 70 kişilik iken 24 kişiye düşen sınıfları, yolları, barajları koyun. Özgürlükleri koyun. Üniversite önünde ağlayan başörtülü kadından, jandarmada, emniyet teşkilatında başörtüsüyle görev yapan kadınları, oğluyla görüş gününde Kürtçe konuşamazken Kürtçe TV izleyen anneleri, en güçlü devletlerin itirazına rağmen kararlılıkla devam eden terörle mücadeleyi, vesayete karşı verilen direnişi, yenilgi yenilgi büyüyen zaferi, artan özgüvenimizi, devletin dönüşümünü, devletin insanileşmesini koyun…

Terazinin bir kefesine, 24 Haziran’da AK Parti seçimleri kaybederse sevinecekleri koy: PKK’nın sevinç naralarını, Pensilvanya’da Fetullah’ın sinsi gülümsemesini, ABD’nin rahatlamasını, AB’nin mutluluktan uçmasını, terörün dirilmesini, FETÖ’nün canlanmasını… 

Terazinin diğer kefesine de Filistin’in hüznünü, Somali’nin yeisini, Suriye’nin kanını, Irak’ın kederini, Balkanların umutsuzluğunu, gurbetçinin yalnızlığını, ay yıldızlı bayrağın tüm dünyada solacak itibarını koyun…

Serdar Tuncer: Kime oy vermeli?

24 Haziran Pazar günü Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden birisinde oy kullanmak üzere sandığa gideceğiz. Çanakkale’yle başlamayıp 15 Temmuz’la bitmeyen istiklal mücadelemizde, vereceğimiz oylarla kalbimizi taşın altına koyduğumuzu ispat edeceğiz.

Durun yahu, bir dakika!Bu cümleler sizce de garip değil mi? Biz hep “hiç olmadığı kadar birlik ve beraberliğe muhtaç”, hep “devletinin istiklali ve milletinin istikbali tehdit altında” bir coğrafyanın evlatları olmak zorunda mıyız? 

Her seçim, bir başka sebepten tarihimizin en önemli seçimi oluyor; her gelen gün bizi millet ve kardeş olmaya biraz daha mecbur kılıyor, farkında mısınız?

Var olduğumuz coğrafya, mazimizde saklanan hatırı sayılır kudret ve haşmet, dünyanın yarınlarına dair ortaya koyduğumuz muhalefet ve teklif, sahip olduğumuz potansiyel ve iddia, yüzünü bize dönmüş mazlum halkların umutlu bakış ve duaları bizi hep diken üstünde tutmaya, hep bıçak sırtı bir yerlerde durmaya mecbur ediyor. Nasip... 

Devlet ve milletlerin de insanlar gibi kaderden payları ve nasipleri var anlaşılan. Türkiye’nin tarih sahnesinde var olagelen ve artarak var olmaya devam edeceği anlaşılan nasibinden bu aziz milletin bir evladı olarak asla şikâyetçi değilim. 

Bilakis bu nasiple müftehir, bu muradın tecellisi uğrunda bir toz olma şerefine nail olmak ümidiyle ziyadesiyle bahtiyarım fakat içimde muzır bir afacan var ve böylesi zamanlarda susmuyor bir türlü. Neler demiyor neler, bir bilseniz. Bir seçim olsa diyor mesela ve bütün mesele evlerin penceresinin önüne konulacak çiçeklerin adı ve türü olsa. Partiler seçim meydanlarında yalnızca bu konuya dair vaatlerini dile getirseler.

Bir parti, en çok menekşe yakışır bizim pencerelerimizin önüne dese, bir diğeri nergis, bir başkası sümbül. Yahut üç beş parti gül etrafında ittifak kurmaya çalışsalar da beceremedikleri için gül mahzun olup bir başka baharı temkin ve tedbirle beklemeye devam etse. Sokaklar görüntü kirliliği ve israf tablosu parti bayraklarıyla değil de partilerin önerdiği çiçeklerle süslense. Seçimden sonra kim kazanırsa kazansın, diğer çiçeklere dokunmasa da memleketi baştanbaşa rengârenk bir rayiha sarıverse... 

Oy kullanmak çok keyifli olmaz mıydı o zaman? 

Sizi bilmem ama bendeniz nergis ve sümbülün altına tereddütsüz basardım mührü.

#Mehmet Acet
#Zekeriya Kurşun
#Levent Yılmaz
#Aydın Ünal
#Serdar Tuncer
6 yıl önce