|

Türkiye için nasıl bir sınav sistemi?

Yeni Şafak ve
04:00 - 8/08/2017 Salı
Güncelleme: 03:20 - 8/08/2017 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Ülkemizde eğitim, yaklaşık 17,5 milyon öğrencisi ve 960 bin civarında öğretmeni ile çok büyük sistemdir. Sistem çok büyük olup ayrıca siyaset kurumunun mevcut durumu ve toplumun da eğitimden beklentileri çok yüksek olduğundan konuyla ilgili çeşitli tartışmalar ve yoğun eleştiriler/itirazlar bulunmaktadır. Farklı yetersizliklerden söz edilse dahi verilen sayılar göstermektedir ki bir öğretmene yaklaşık 18 öğrenci düşmektedir. Buradan öğretmen sayısının ülkenin şartları açısından oldukça yeterli durumda olduğu anlaşılmaktadır. Elbette ki öğretmen sayısındaki yeterlilik sistemin sorunlarını ortadan kaldırmada tek başına bir anlam ifade etmemektedir.

Eğitim sisteminde birçok yapısal değişiklik yapılmakta, farklı düzenlemelerle bazı sorunlara çözüm üretilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu kadar büyük bir sistemin sorunlarının çözülmesi de kolay değildir. Bu sorunların en başında öğretmen yetiştirme konusu gelmektedir.

Öğretmen yetiştirme konusunda doğru bir çizgi tutturamayan, öğretmenliği sadece formasyon bilgisiyle sınırlayıp branş disiplinini zayıflatan, düşünmeyi, tartışmayı, eleştirmeyi öğretemeyen akademinin –ki bu noktada akademinin kendisi de çok zayıftır – suçunun üstünün örtülüp öğretmen ve öğrenci üzerinden konu anlaşılmaya çalışılmaktadır. Örneğin sınavlarla ilgili hemen hemen her tür bilimsel adı altında yapılan çalışmalar sadece öğrenci başarısı/başarısızlığı, öğretmen yeterlilikleri üzerine olmuştur. Müfredat ile ilgili çalışmalar ise ne günü anlayan ne ihtiyacı karşılayan çalışmalardır. Akademinin öğretmen yetiştirme konusunda da izlediği dersler gerçekçi, güncel ve düşünmeye dayalı değildir.

ELEŞTİRİ VAR, ÖNERİ YOK

Akademide okutulan derslerin mesleğe yönelik kavramsal becerileri geliştirmemesi, branşa dair derslerin çeşitli kaygılarla azaltılması, branşın temellerinin verileceği derslerin önemsenmemesi, daha da acısı branşa ait dersleri veren akademisyenlerin “bu derslere gerek yok. Bu öğrenciler öğretmen olacak” diyerek yetersizliklerini örtmeye çalışması sisteme girecek olan öğretmen adaylarının yeterliliklerini ciddi anlamda sorgulamayı gerektirmektedir. Ancak görüldüğü gibi bu yeterlilik tartışması ve suçu öğretmene değil net ve açık olarak akademiye aittir. Böyle olunca öğretmen adayları da yeterli bir şekilde yetişememekte, kendisinin görmediği bir durumu öğrencisine aktaramamaktadır. Akademi, eğitim sisteminin kör, sağır ve dilsiz olmasının sebebi ve ülkenin eğitim alanında başarısının önündeki engeldir.

Akademi ülkemizi “Türkiye bir sınav ülkesidir” diye tanımlamakta ve bu yaklaşımla dünya da başka sınav ülkesi yokmuş gibi tartışarak sınav yapılmasını yanlış görmektedir. Ancak akademi kendisini besleyen akademik çalışmalar da dâhil olmak üzere her kademe de sınavlar yaparken bunu kendine hak görmekten vazgeçmemektedir.

Sınavları eleştiren akademi, sınavların yerine geçebilecek gerçekçi, adil, uygulanabilir bir sistem önermemektedir. Kuru eleştiri ve sistem tartışması üzerinden muhalif olduğu iktidara karşıt tutum geliştirmekten başka ortaya koyabildiği bir çalışma yoktur. Bu noktada sistemin sorunlarının tartışılması gereken en önemli yapı sınav sistemidir. Çünkü toplumun her kesimi yakın ya da orta vadede çeşitli sınavlarla yüz yüze gelmekte, bu sınavların sonuçlarıyla ilgili beklenti ve kaygılar taşımaktadır. 15 Temmuz'da yaşanan hain kalkışmanın insan kaynağının örgütlendiği referans kaynağı da yine sınavlardır.

AİLELERİN GELECEĞE İLİŞKİN BEKLENTİSİ

Ülkemizde sınav sisteminden önce toplumsal bakışı değerlendirmemiz gerekir. Çünkü toplumun son on yıllarda eğitime olan bakışı, beklentisi ve istekleri tüm sistemi etkilemektedir. Toplumun çok büyük kesimi çocuklarının iyi okullarda okuyarak kendi bulundukları sınıftan bir üst sınıfa atlamasını umut etmekte, hatta yeni dönemin insanımız üzerindeki etkisiyle daha fazla kazanç, daha fazla güç ile para ve güce bağlı itibar beklentisi de eğitime/eğitim sistemine bakışını etkilemektedir. Bu etkiler dolayısıyla sınavlar çok daha fazla önemli hale gelmiştir. İyi liselerde okuma ve bunun sonucunda iyi bir üniversite bölümü ile para ve güç elde etme beklentileri çok artmıştır.

Günümüz sınav sistemi ölçme açısından kritize edilse bile yerleştirme açısından makul ve anlamlıdır. Çok uzun yıllardır ÖSYM tarafından uygulanan sınavlar profesyonel ölçme aracıdır ve yaşanan olumsuzluklara rağmen profesyonelliğini devam ettirmektedir. ÖSYM’nin Avrupa ülkeleri de dâhil olmak üzere birçok ülkeye model olması, bu ülkelere sistem önermesi, seminerler ve eğitimler vermesi de dünya ölçeğinde kurumun yaptığı sınavların profesyonelliğine örnektir.

Ülkemizin çeşitli uluslararası sınavlara katılım kararı ile başlayan yeni tartışmalar mevcuttur. Pisa gibi uluslararası sınavlarda başarısızlık üzerinden ısrarla iktidara saldırmayı iş edinmiş bilimsel görünümlü yobaz akademisyenler ve eğitim gönüllüsü olduğunu ifade eden sözde aydınlar sadece eleştirmekte ancak kesinlikle bir öneride bulunmamaktadır(iktidara karşı olmak adına söyledikleri saçmalıkları öneri saymamız mümkün değildir). Akademi temelli bir ağız olan “”ezberci eğitime karşı” olma sloganı da tam bir ezberdir. Ezberci eğitime karşı olmanın altı bugüne kadar hiç doldurulamamış, bu fikre uygun bir eğitim programı şimdiye kadar akademiden üretilememiştir. Ezberleri bozan bir yapı yerine şekli ve ambalajı değişmiş ezbercilikler üretilmiştir.

NASIL BİR İÇERİK LAZIM?

Büyük ve ülke genelini ilgilendiren özellikle üniversiteye giriş ile ilgili yapılan sınavlar düşünme, akıl yürütme, bilgi ve beceri ölçme konusunda yetersiz kalmaktadır. ALES gibi sınavlarda bu durum kısmen aşılmış ve adayların becerileri, düşünme biçimleri, zaman kullanımları ölçülmeye çalışılmıştır. ALES sınavı Pisa sınavının soru sistematiğine daha yakındır. Üniversiteye girişte birinci sınavda soru tipleri bulmaca gibi olup çok fazla bilgi ölçmemekle beraber ALES gibi beceri ölçmekten de uzaktır. Becerileri ölçülerek ikinci sınava seçilen öğrenciler için ikinci sınavda bilgiye dayalı ölçme yapılması gayet yerinde ve doğru bir yaklaşımdır. O halde düşünme ve akıl yürütme becerilerini ölçerken birinci sınavda daha düzgün bir sınav yapmak önemlidir. Pisa sınavının hitap ettiği kitle göz önüne alındığında ortaokulda 8. sınıflara uygulanan liselere geçiş sınavının tekrar düşünülmesi de gerekmektedir.

Sınav sisteminde ÖSYM’nin yaptığı ALES gibi daha çok düşünmeye dayalı sınavların oluşmasını sağlamak Pisa ve benzeri sınavlarda ülkemiz öğrencilerinin daha başarılı olmalarını sağlayacaktır. Nitekim bunca olumsuzluğa rağmen alınan akademik sonuçlar basında ifade edildiği kadar kötü de değildir. Hatta işleme dayalı soruların çözümüne bakıldığında ülkemizin öğrencilerinin çok daha başarılı oldukları görünmektedir. Aynı şekilde liselere giriş sınavında da yaş dönemleri dikkate alınarak düşünme ve akıl yürütme becerilerinin ölçümüne daha fazla ağırlık verilmelidir.

Doç. Dr. Murat Kirişci • İstanbul Üniversitesi
#Türkiye
#Eğitim
7 yıl önce