|

T. S. Eliot’ın şiirlerini beklemek

Everest’ten çıkan T.S. Eliot’ın Bütün Şiirleri uzun zamandır beklenen bir kitaptı. Modern İngiliz-Amerikan şiirinin Ezra Pound’la birlikte anılan diğer şairi T. S. Eliot; şiirde uyguladığı yepyeni teknikler, faydalandığı çağrışımlar ve oluşturduğu atmosfer sayesinde şiiri, modernizmi, insanı ve hayatı yeniden düşünmemizi sağlıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 12/12/2018 Çarşamba
Güncelleme: 11:48 - 11/12/2018 Salı
Yeni Şafak
 T.S. Eliot
T.S. Eliot

ÖMER YALÇINOVA

Beklenen bir kitaptı Thomas Stearns Eliot’ın Bütün Şiirleri. Neden? Çünkü T. S. Eliot İngiliz veya Amerikan şiiri, daha geniş bir ifadeyle İngilizce şiir denilince mutlaka anılan bir şair. Hemen yanındaysa Ezra Pound var. Zaten nerede Ezra Pound anılıyorsa, ardından hemen James Joyce ve T. S. Eliot da anılır. Bu artık bir kural haline gelmiştir adeta. Üçü de şair. Fakat Joyce’un kült eseri bir romanken, Pound’la Eliot’un kült eserleri, şiirdir. Joyce’un da Kutsal Görev diye Türkçeye çevrilen bir şiiri var. Modern epik özellikler göstermektedir o, aynen Pound ve Eliot şiirlerinde olduğu gibi. Fakat o, modern epik damarını romanda genişletmiş, epik şiirde ısrarcı olmamış. Zaten Joyce için şiir olabildiğince şarkıya, yani müziğe yaklaşmalıdır. Joyce’un şiirden beklediği, daha çok lirizmdir. Şiirlerini topladığı kitabın ismini bu yüzden Oda Müziği koymuş olmalı.


İYİ ÇEVRİLMİŞ BİR ŞİİRİN TADI

Ulysses’in bir modern şiir örneği olduğunu düşünmek için sebeplerimiz var. Fakat konumuz o değil. Eliot konusuna dönelim. Ben şahsi okumalarımdan, bu üç isme de özel bir ilgi duymaya başlamıştım, bundan on beş yıl kadar önce. Neden? Çünkü hangi edebiyat dergisini açıyorsam, bu üç isimle şöyle veya böyle karşılaşıyordum. Eliot’ın ya bir şiiri çevrilmiştir, çevirinin yanına kısa biyografisi eklenmiştir, ya Pound’la veya Joyce ilgili bir yazıda ismine rastlamışımdır ya da Eliot üzerine yazılmış bir yazının çevirisiyle karşılaşmışımdır. Bunları genelde muteber kalemlerin yaptığını görmek de, ismi geçen şair veya şiirlere dönük ilgimi artırmıştır. Öyleyse şöyle söyleyebiliriz: Hangi dergide modern şiirden söz ediliyorsa, orada Eliot ismiyle karşılaşırız, ona karşı içten içe bir ilgi duymaya başlarız. Kişisel okumalarım bu yönde olmuştur.

İyi şiir çevirmeni arkadaşlarımdan da rica etmişimdir, lütfen Eliot’ın bütün şiirlerini çevirin diye. Tabii şiir çevirmek için uygun şart ve imkanlara sahip değillerdi onlar, olmadı. Bazılarıysa, İngilizce aslından okumalısın diye ısrar etti. Doğru söylüyorlardı. Her şiir mümkünse kendi dilinden okunmalıydı. Bir şiir en çok kendi dilinden okunduğunda tat verir, anlaşılır. Şiirin yazıldığı dilden başka bir dile aktarılamayacağını iddia edenler de çoktur. Ama bir de şiir çevirisi diye bir şey var. Şiir çevirisinin de tadı vardır. Anlaşılır yönleri bulunur. Besleyici tarafları olur. Bir de, “Şair olarak şiir çevirmelisin, bu senin şiirini teknik anlamda besleyecektir,” diyenler var. Onlar da doğru söylüyor. Ama ya yabancı dili öğrenememişsek, öğrenmek için yeterli gayreti gösterememişsek… işte o zaman şiir çevirilerine yönelmemiz elzem. Bunda bir mahzurun olduğunu da düşünmüyorum. İyi çevrilmiş bir şiirin tadı, onun orijinal dildeki tadından az değildir diyeceğim.

ORİJİNALLERİ DE KİTAPTA

Kitapta şiirlerin orijinallerine de yer verilmiş. Çat pat İngilizcemle, onları da okumaya çalışıyorum. İlginç bir okuma deneyimine yol açıyor bu. Çeviriler zorlama olmamış. Bazı çevirilerde rastladığımız, “anlamadan çevirmek” bu kitapta söz konusu değil. Samet Köse anlayarak çevirmiş. Anlamadığı yerlerde anladığı kadarıyla çevirmiş ama tutarsızlığa düşmemiş. Anlamış gibi yapmamış o. Anlamış gibi uyduruk mısra ve ibarelere başvurmamış. Aslında altından kalkmaya çalıştığı şiirler, çok çetin, çevrilmesi çok güç. Eliot artık şiirin entelektüel yük taşımaya başladığı bir dönemde yazar. Şairler sadece duygulardan söz etmeyi bırakmışlardır. Şiire sadece aşk ve doğa girmez. Şiir, kapılarını her şeye sonuna kadar açmıştır. O yüzden imge doğmuştur diye düşünüyorum. Daha doğrusu imge kendini bu dönemde ön plana çıkarmış, görünür kılmıştır. Çünkü imgede, birden çok şey aynı anda bulunur. O sadece bir tını, sembol veya görüntü değildir. Belki de hepsidir. Şairin maruz kaldığı çok fazla anlam, his, görüntü ve sesin bir odakta toplanmasıdır. Eliot şiirinde bunu görebiliyoruz. Çorak Ülke’ye eklenen, en az şiir kadar uzun dipnotların nedeni de budur. O bilgilerin eşliğinde şiirin anlaşılır hale geleceğini düşünmüştür Eliot.

Belirttiğim gibi, Eliot’ın şiir yazmaya başladığı dönemde, hayat şiire bütünüyle çağrıldı. Sözünü ettiğimiz yıllar, 1909-1962 tarihleri arası. Hemen hemen bizde de I. ve II. Yeni’yle birlikte toplumsal gerçekçi diye sınıflandırılan, Nazım Hikmet ve benzerlerinin, şiiri ele aldıkları dönemler bunlar. Onun öncesi de var tabii. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif de, şiire diyalogu, düşünmeyi, siyaseti, insan hallerini, toplumsal olayları sokmuşlardı. Benzer dönemler yani İngiliz şiiriyle Türk şiirinin geçtiği duraklar. Eliot’ın Bütün Şiirleri’ni okurken yer yer Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Edip Cansever veya Nazım Hikmet’i hatırlamamak elde değil. Eliot da diyaloglardan fazlasıyla yararlanıyor. Tasvirler yapıyor. Atmosfer oluşturuyor, felsefeyi, tarihi ve siyaseti devreye sokuyor yer yer. Bazense, belki de yalnızca Jung’un ifade edebileceği duygusal derinliklere ulaşıyor. Fakat bütün şiirlerinin ortak özelliği, adeta bir beste yapar gibi şiirde ahengi, müziği, akışı düzenleme çabasıdır. Bu konu da çok da başarılı. Sadece Eliot değil, onu Türkçeye çeviren Samet Köse de.

#T.S. Eliot
#kitap
5 yıl önce
default-profile-img