|

Postkolonyalizme Zeytin Dalı engeli

Postkolonyalizmin ülkeleri içerden sökmeyi amaçlayan, toplumu kutuplaştırarak farklı kesimleri hasımlaştırma politikası da çok tehlikelidir. Farklı görüşlerin oluşması, farklı tarzların varlığı demokrasilerin gereğidir; ancak söz konusu olan güzel ülkemizin maddi ve manevi bütünlüğü ise “milli tavırlarda” bir araya gelmek zorundayız.

Yeni Şafak ve
04:00 - 9/02/2018 Cuma
Güncelleme: 04:12 - 9/02/2018 Cuma
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Zeytin, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de üzerine yemin edilen ve üzerinde anlamlar yüklü, şifa kaynağı kutsal bir nimettir. Yine ana vatanı Anadolu olmakla birlikte bizim de içinde bulunduğumuz daha geniş ve kadim bir coğrafyanın “köklü” bir ağacıdır. Buralıdır, bu topraklarındır. Bazı müfessirlere göre bu geniş coğrafya içerisinde Suriye topraklarını da “spesifik” olarak simgeler. Kadim ve köklü bir meyve olan zeytin ile Amerika ve Avrupa’nın tanışması ise ancak 16. yy sonralarındadır. Öyle inanıyorum ki, devletimizin ve şanlı ordumuzun harekatın adını “zeytin dalı” olarak belirlemesinin altında, bu noktaları vurgulayan kadim ve köklü bir akıl bulunmaktadır.

Siyaset felsefesine, siyasi düşünceler tarihine veya kutsal metinlere, giriş düzeyinde de olsa aşina olanlar bilir; “zeytin dalı” bir simgedir ve bir simge olarak da kolonyalist mantığın, fikren antagonizması olarak düşünüldüğü görülmektedir. Bu anlamda “zeytin dalı harekatı”nın da postkolonyalizmin yeni aracı olan terörizme, bir “karşıtlık” ve “barışa vurgu” motivasyonlarıyla yapıldığı söylenebilir.

KULAKLARA VERİLEN SUFLE

Diğer taraftan hem söküm hem bir inşa süreci olarak “postkolonyalizm”in “şimdilerdeki” vaadi, zahiren demokrasi, hakikatte sömürüdür. Öyle ki etnisiteler, mezhepler, milletler, devletler.. gibi kimlikler adeta birer söküm ve yeniden inşa süreci haline getirilmişlerdir. Söküm faaliyetlerinin manivelasını da şimdilerde terör örgütlerinin oluşturduğu gözlenmektedir. Nitekim terör ve terör örgütleri, farklı adlar altında güya demokrasinin havariliğine soyundurulmaktadır. Adı üzerinde ortada bir havari varsa, bunların bir de hamilerinin olması gerekir. Dolayısıyla bu müttebilerin, postkolonyalist söküm faaliyetlerinin (yani böl, parçala, yönet mantığının), demokrasi ile cilalanarak steril hale getirilmiş (!), konfigüre edilip kurgulanmış, tasarlanmış yeni araçları olduğu söylenebilir. Bunlara deniyor ki; “… sen şunları şunları temsil ediyorsun, etmelisin; sen temsilcisin…” Bu yapılar da hakikaten temsilci olduklarını düşünmeye ve daha kötüsü buna inanmaya başlıyor. Ancak ortada temsil edilen yok; çünkü kulaklara verilen sufle kasıtlı ve yanlış. Zira demokratik temsilin ve temsilcinin “atanmışı” olmaz; demokratik temsil ve temsilciler ancak “meşru seçimler” ile ortaya çıkar. Bunların temsil ettiklerini iddia ettiklerinin zaten parlamentolarda meşru temsilcileri var.

DİZAYN ARACI…

İşte tam bu noktada, kolonyalizmin post mantığı, işlemeye başlıyor; yani bir tarafta devletlerin “sökümü”, diğer tarafta “parçaların” inşası… Birilerine, birilerini meşru parlamentolar dışında temsil ettirirseniz veya birilerini, birilerinin temsil ettiğine inandırırsanız, kandırırsanız, ikna ederseniz onları inşa etmeye de başlarsınız. Bu yöntemle öncelikle zihinleri ve gönülleri sonrasında ise milliyetleri, parlamentoları, devletleri parçalarsınız. Bu metod, dünyada birçok ülkede denendi ve şu veya bu şekilde çoğunda başarılı olundu. Devletler, kuzey-güney veya doğu-batı olarak bölündü; parlamentolar, etnisite ve mezheplere göre dizayn edildi; toplumlar, kendi içlerinde “kutuplaştırıldı”.

EN ANLAMLI MESAJ

Zeytin dalı askeri harekatının başlamasıyla beraber Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ağız birliği yaparak “Afrin, Afrinlilerindir”, “Münbiç, Münbiçlilerindir.”, “Suriye, Suriyelilerindir”, “Irak, Iraklılarındır”, “Filistin, Filistinlilerindir.”... gerçeğini seslendirmeleri ve bu söylemin harekatın fikri mottosu haline getirilmesi “zeytin dalı” metaforuyla beraber, diskursif olarak kolonyalist mantığın söküm faaliyetlerine karşı verilen en anlamlı mesaj olmuştur. Sahaya inmek zorunda bırakılan Türkiye, askeri tedbirle birlikte algı operasyonlarına karşı da çetin bir mücadele vermektedir. Sadece askeri değil, her alanda ama en çok da psikolojik saldırılara karşı mücadele veren güzel ülkemiz oyunları bozuyor; parçalanan coğrafyaları, gönülleri, barışı, kardeşliği velhasıl insanlığı inşa ediyor. Söküm faaliyetlerine karşı, yerlerinden oynatılan taşları yeniden yerlerine koymaya, inşa etmeye çalışıyor.

MİLLİ TAVIR GÖSTERİLMELİ

Diğer taraftan çok şükür güzel ülkemiz kendi içinde de devletimizi bölme faaliyetlerine karşı askeri, siyasi, ekonomik, kardeşlik, kandaşlık (tribalite), barış süreci gibi birçok yöntemi deneyerek engel oldu ve oluyor. Parlamentomuz da çok şükür “aşamalı” veya “parçalı” değil; yani bir vekil, seçildiği yöreyi, bölgeyi veya o yörenin, o bölgenin insanını değil (veya bir grubu, bir etnisiteyi, bir mezhebi değil) bütün vatandaşlarımızı temsil ediyor. Bu düzenleme, yamalı bohça da olsa 1982 Anayasası’nın hâlâ en mühim hükümlerindendir. Postkolonyalizmin ülkeleri içerden sökmeyi amaçlayan, toplumu kutuplaştırarak farklı kesimleri hasımlaştırma politikası da çok tehlikelidir. Farklı görüşlerin oluşması, farklı tarzların varlığı demokrasilerin gereğidir; ancak söz konusu olan güzel ülkemizin maddi ve manevi bütünlüğü ise “milli tavırlarda” bir araya gelmek zorundayız. Ateş çemberinin içerisinde bölünmüş toplumların, parçalanmış devletlerin ortasında “inancın” ve “umudun” son kalesindeyiz.

#postkolonyalizm
#Zeytin Dalı Harekatı
6 yıl önce