|

Osmanlılar Paris’te ‘Türk Modası’nı başlattı

Fransa Sefaretnamesi’ni yayın hazırlayan Prof. Dr. Abdullah Uçman, Mehmed Efendi ile birlikte Fransa’ya giden Osmanlı heyetinin kıyafetlerinin kısa zamanda Paris’te kadınlar arasında giyim-kuşamda bir “Türk modası”nın ortaya çıkmasına yol açtığını söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 13/12/2017 Çarşamba
Güncelleme: 05:37 - 13/12/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Prof. Dr. Abdullah Uçman ile konuştuk.
Prof. Dr. Abdullah Uçman ile konuştuk.

1720 yılında bir heyet ile birlikte Fransa’ya giden Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin dönüşünde Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’ya sunduğu notlardan oluşan Fransa Sefaretnamesi’ni, eserin bütün nüshalarını gözden geçirip görsel malzemeyle destekleyerek yayına hazırlayan Prof. Dr. Abdullah Uçman ile konuştuk.

* Öncelikle şunu merak ediyorum: Fransa Sefaretnamesi Osmanlı/Türk modernleşmesinde nasıl bir yere konumlandırılabilir?

Biliyorsunuz, 1683’te II. Viyana Kuşatması ve bozgununa kadar Osmanlılar Batı dünyasını doğru dürüst tanımıyorlardı. Arada sanki Çin seddine benzer bir duvar vardı. Kızıl Elma idealine sahip Osmanlıların “diyâr-ı küfür” dedikleri öte tarafta yaşayan Frenkler “kefere”, “fecere” ve “kâfir” idi. Onlarla sadece muharebe meydanlarında veya sulh masalarında karşılaşıyorlardı. Ama bu bakış tarzı 17. yüzyıldan itibaren değişti. Başta askerlik olmak üzere birçok sahada bizim onlardan çok geride kaldığımız kabul edildi. Bu tarihten başlayarak Batılılaşma yolunda girişilen bütün faaliyetler hep bu açığımızı kapatmak ve medeniyet yolunda onları yakalamak şeklinde de düşünülebilir. Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin seyahatinden hemen sonra matbaanın kurulması, arkasından Paris, Londra, Viyana, Berlin ve Petersburg gibi bellibaşlı Avrupa merkezlerinde ikamet elçiliklerinin açılması, Mekteb-i Harbiye ile Mekteb-i Bahriye’nin ve Nizâm-ı Cedîd’in kurulması, başta Takvîm-i Vekayî olmak üzere gazetelerin çıkarılmaya başlanması, nihayet Tanzimat Fermanı’nın ilânı; bunlar hep bu seyahatten sonra gerçekleşen önemli hadiselerdir.

OPERA VE TİYATRO İZLENİMLERİ
* Peki Mehmed Efendi’nin Fransa’daki gözlemleri daha çok hangi konularda yoğunlaşıyor?

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın belirttiği gibi, Mehmed Efendi her ne kadar Viyana hezimeti arkasından Karlofça’yı imzalamış ve gururu kırılmış bir devletin temsilcisi olarak Paris’e gitmiş olsa da, yine de mensup olduğu millet ve devleti en iyi şekilde temsil edebilecek vasıflara sahipti. O seyahati esnasında daha çok el emeği ve teknik beceri sayesinde ortaya konmuş bir kısım eşya, âlet ve mamullere ilgi gösteriyor ve zaman zaman bunlara hayranlık duyuyor. Ayrıca insanlar tarafından açılan kanallarda gemi yüzdürülmesi, ziyaret ettiği hastahane ve devlet kurumlarındaki düzen, nizam ve intizam da dikkatini çekiyor.

* Mehmed Efendi Fransa, yani dolayısıyla onun temsil ettiği Batı medeniyetiyle Osmanlı İmparatorluğu’nu hangi açılardan, nasıl mukayese ediyor?

Mehmed Efendi, ziyaret edip dolaştığı yerler arasında özellikle bir kısım mimarî yapılar ve insan eliyle düzenlenmiş bahçe ve ormanlar karşısında “Bir eşini ve benzerini şimdiye kadar görmedik!” ya da “Görülmedikçe anlaşılamaz!” demek suretiyle hayret ve hayranlığını ifade ediyor. Hatta Marly Sarayı’nın bahçesini dolaşırken şaşkınlığını gizleyemiyor, duyduğu üzüntüyü dile getirirken “Dünya mü’minlerin hapishanesi, kâfirlerin cennetidir!” hadisini zikretmekten de kendini alamıyor.


* Bir nevi teselli gibi…

Evet. Mehmed Efendi’nin özellikle Paris’te dikkatini çeken hususlardan biri de, kadınların sosyal hayattaki mevkii; kadınlarla erkeklerin bir arada yaşayıp eğlenmeleri... Mehmed Efendi’nin dikkatini çeken diğer bir şey de, binaların çok katlı olması ve her katında bir ailenin çoluk çocuk bir arada yaşaması keyfiyeti… Ayrıca Mehmed Efendi, davet üzerine Paris’te iki defa operaya, bir defa da tiyatroya gidiyor; burada sergilenen oyunları pek fazla yadırgamadığı gibi, ev sahiplerinin komplimanlarına da icap ettiği şekilde karşılık veriyor.

SANSÜRSÜZ NÜSHA KULLANDIK
* Fransa’nın Osmanlılarla “savaş” dışında doğrudan karşılaşması onları kültürel olarak nasıl etkilemiştir?

Öteden beri sadece adlarını ve şöhretlerini duydukları Osmanlılarla ilk defa karşılaşan Fransız halkı ile beraber özellikle devlet adamlarının hanımlarıyla kızlarının ilgisini çeken Osmanlı heyetinin kıyafetleri, kısa zamanda Paris’te kadınlar arasında giyim-kuşamda bir “Türk modası”nın (alla Turque) ortaya çıkmasına yol açıyor. Ayrıca yedikleri yemekler, heyette yer alanların hal ve hareketleri, mehter takımının icra ettiği Osmanlı müziği de ilgilerini çekiyor. Osmanlı sefâret heyetiyle ilgili çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yayımlanırken, Avel, J. M. Moreau, Charles Parrocel ve P. J. Perrot gibi devrin tanınmış ressamları kapalı ve açık mekânlarda Osmanlı sefâret heyetini tasvir eden çeşitli tablo, gravür ve halı desenleri çiziyorlar. Paris’te Versailles Sarayı ile Paris Millî Mobilya Müzesi ve Mobilier National Gobelins Müzesi’nde sergilenen tablo ve gravürlerden bir kısmı bizim hazırladığımız kitapta da yer alıyor.

* Eser, aslında Mehmed Efendi tarafından “takrir” olarak Sadrazama sunulmuş, fakat esere daha sonra ilginç bir “diplomatik müdahale”de bulunulmuş…

Evet, o şöyle oluyor: Mehmed Efendi’ye elçilik görevi tevdî edildiği zaman, Sadrazam Damat İbrahim Paşa kendisinden bu seyahat sırasında hemen her şeyi kaydetmesini istemiştir. Mehmed Efendi de bu talep karşısında seyahat sırasında güzergâhı üzerinde karşılaştığı her türlü olayı bütün ayrıntılarıyla ve kendine mahsus Çelebice üslûbuyla bir “takrir” şeklinde kaleme alıp dönüşünde sadrazama takdim etmiştir. Bu arada Fransızların söz verdikleri halde Müslüman esirleri serbest bırakmamalarını, zaman zaman görevli bir kısım Fransız memurlarıyla münakaşalarını, gerek kendilerine rehberlik yapan görevli ile gerekse tercümanla yaptığı tartışmaları ve onlarla ilgili ağır ifadeleri; kralın huzuruna çıkarken samur kürk giydirilmek istenmemesini de “takrir”e kaydetmiştir. Sefâretnâmeler üzerinde önemli bir eser hazırlayan Faik Reşit Unat’ın belirttiğine göre, seyahat sona erip de İstanbul’a döndükten sonra bir şekilde bu ayrıntılardan haberdar olan Fransız elçisi de Bonnac’ın ricası üzerine, sadrazam tarafından bu kısımlar çıkartılmıştır. Fakat Hikmet-i Hudâ, talihin garip bir cilvesi olarak bizim esas aldığımız Topkapı Sarayı’ndaki nüsha sansürsüz bir nüsha olarak karşımıza çıktı ve biz bunu esas alarak yayıma hazırladık.

#Osmanlı
#Paris
#Fransa
6 yıl önce