|

Muhalefetin yeni kaos söylemi: “Obez Suriyeliler”

İnsani yardımlarda dünyanın en cömert ikinci ülkesi olan, GSYH’sının yüzde 0,98’ini insani yardımlara ayıran Türkiye’ye insani yardımlarda manevra alanının genişliği, toplumun yardımseverliğinin bir sonucu. Zor durumda olana, muhtaç olana el vermek, bu ülkenin temel dinamiklerinden birisi. Bu gerçekliği, toplumun yardım konusundaki duyarlılığını “bak, senin hakkın elinden alınıp Suriyeliye veriliyor” yaklaşımıyla görmezden gelmek ise, topluma yabancı olmanın açıkça ilanıdır.

Yeni Şafak ve
04:00 - 17/04/2018 Salı
Güncelleme: 03:29 - 17/04/2018 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Nergis Dama - Yıldırım Beyazıt Üniversitesi

ABD’nin doğrudan müdahalesiyle Suriye’deki kaosa bir boyut daha eklenmiş oldu. Türkiye’nin Afrin zaferi, 7 yıldır yaşanan zulme ve katliamlara ses çıkarmayan Batı ülkelerinde bir hassasiyet geliştirdi. Bu hassasiyetin sebebinin insani duyarlılık olmadığı, verilen tepkinin asıl kaynağının güç ve çıkar çatışması olduğunu hepimiz biliyoruz. Görünen o ki, Suriye krizinde birçok aktör menfaatleri için rol çalmaya çalışacak, bunu yaparken de “insani sebepleri” ileri sürecekler, sanki 7 yıldır Suriye’deki vahşete göz yuman kendileri değilmiş gibi.

SORUMSUZ SİYASETÇİLER

Türkiye ise, çok tartışılan ve eleştirilen Suriye politikasında her zaman “insani değerleri” ön planda tutarak ve bunun gereğini yaparak çok farklı bir konumda diğer ülkelere nazaran. Siyasi tarafında yapılanlar 2019 seçimlerinde halk tarafından değerlendirilecek olumlu ya da olumsuz olarak. Ancak Türkiye’nin Suriyeliler için ortaya koyduğu insani yardım performansının eleştirilerek seçim malzemesi yapılması beklenildiği gibi bir sonuç vermeyebilir. Zira geçmişte bunun örneklerini gördük.

Sosyal medyada bir siyasetçinin paylaştığı

“50 bine yakın Türk vatandaşı resmen aç, 1 milyon 250 bini de açlık sınırının altında yaşarken Türkiye’de Suriyelilerin % 32,6’sı fazla kilolu, % 27,7’si obez”.

Söyleminin amacı, siyasi bir rant elde etmek. Ancak, geçmişte olduğu gibi şimdi de sonrasında da siyasi rant amaçlayan bu ifadelerin bir karşılığı olduğunu söylemek pek mümkün değil. Üstelik büyük bir olasılıkla, bugün Suriyelileri “obez” olarak nitelendiren, yarın oy alabilmek için obez ilan ettiklerini “kardeşlerimiz” diye seçim vaatlerine özne olarak yerleştirecekler. Çünkü, 2000’li yıllar Türkiye toplumunu okuyamayan, toplumun hassasiyetlerine ve gerçeklerine yabancılaşmış, vatandaşa sürekli parmak sallayan siyasetçilerin sandık mezarlıklarıyla dolu.


GERÇEĞİ ÇARPITIYORLAR

Bu paylaşıma göre, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı açken, savaştan Türkiye’ye sığınmış olan Suriyeliler o kadar iyi besleniyorlar ki, yarısından fazlası olması gereken kilonun üzerinde. Burada, vatandaşa verilmeye çalışılan mesaj çok açık: “Senin ekmeğini Suriyeli yiyor”. İstenen ise, Türkiye vatandaşlarıyla Suriyeliler arasında gerilim oluşturmak, kaosa sebep olmak. Üstelik, bunu yaparken bir grubun, yani Suriyelilerin sosyoekonomik kırılgan bir özellik gösterdiklerini, muhtaç olduklarını göz ardı ederek, halkın zor durumda olana elini uzatmasını değil, üstüne basması salık veriliyor. Bu niyetin, siyasi rant için kullanılmasının etik olmadığı su götürmez bir gerçek. Tıpkı, 2002 yılından bu yana yapılan her seçimden mağlup olarak çıkmış siyasi aktörlerin oy alabilmek için her türlü aracı meşrulaştırması gibi. Bu yüzden, böyle bir aracın etik olup olmadığından ziyade, bu ifadenin seçmen davranışı üzerinde bir etkisi olup olmayacağına odaklanmak daha anlamlı.

Suriyeliler için yürütülen insani yardım uygulamasını hedef alarak 2019 seçimlerinde AK Parti aleyhine bir algının oluşup oluşmayacağını öngörebilmek için, geçmiş seçimlerdeki benzer söylemler yol gösterici olabilir.

3 Kasım 2002 genel seçiminde AK Parti’nin başarısı, Erdoğan’ın liderliğine duyulan güven, ekonomik krizden dolayı güvensizlikle yeni bir vizyon ihtiyacı, diğer siyasi partilere ve parti liderlerine olan kızgınlık gibi birçok değişkenle açıklanabilir. 22 Temmuz 2007 ve 12 Haziran 2011 seçimlerindeki başarı ise, klişe haline gelmiş bir kabulle açıklanmaya çalışılmıştı. Hem seçimler öncesinde ve hem de seçimler sonrasında sıklıkla dile getirilen bir söylem kullanıldı: Vatandaş oyunu makarna-kömür yardımından dolayı AK Parti’ye veriyor.

SEÇİM BEYANNAMELERİNİN ANALİZİ

Bu söylem, hem köşe yazarları hem de siyasetçiler tarafından o kadar fazla ifade edildi ki, AK Parti’nin sosyal politika alanındaki başarısı görmezden gelindi. AK Parti’nin seçim başarısı, yoksullara ve muhtaçlara sağlanan sosyal yardım desteğine indirgendi. Yani, seçimlerdeki başarısızlığın sorumlusu toplumu okuyamayan muhalefet partileri değil, sosyal politikaların hedef kitlesi olan halktı.

CHP’nin 2011 genel seçimi öncesinde seçim bildirgesi incelendiğinde, sosyal politika uygulamalarının “kayırmacı”, yani oy hedefli olduğuna dair eleştirisi görülüyor.

“Ekonomik ve sosyal politika uygulamalarında kayırmacılığı önleyecek, saydamlık ve yaratıcılığı ön plana çıkaracağız.” seçim vaadiyle sosyal politika uygulamalarının belirli bir seçmen kitlesini hedeflediği işaret ediliyor ve örtük bir şekilde sosyal politikalara bağımlı bir toplum resmi çiziyor. CHP’nin 2011 seçim beyannamesindeki başlıklardan bir tanesi de “Minnet Toplumuna Son”. Beyannamede açıkça “sosyal yardımlardan dolayı halk minnet duyuyor ve bu yüzden AK Parti’ye oy veriyor” denilmese de, sosyal yardımların minnet toplumu oluşturduğu vurgulanıyor.

2007 seçim beyannamesinde, dönemin siyasi şartlarının da etkisiyle laiklik vurgusu yapılırken, 2011 yılındaki beyanname sosyal politikaların bağımlı, minnet duyan, sosyal yardımları lütuf olarak gören, eğitim ve beceri düzeyi düşük kesiminin ekonomik üretime katılmasına bağlı olarak sosyal politikalardan faydalanmasına dair vaatler ön plana çıkarılmıştı. Yani, yoksul, muhtaç kesim istihdamla, eğitimle “makbul” hale getirilecek ve iktidara minnet duymayacaktı. Bu yaklaşımın toplum tarafından satın alınmadığını 12 Kasım 2011 seçim sonuçları ispat etti.

Aslında toplumun satın almadığı, oy tercihinin yapılan sosyal yardımlara bağlanması ve “Makarnacı-kömürcü seçmen” olarak yaftalanmasıydı. Parti tercihlerinin gelir düzeyi, eğitim seviyesi gibi seçmenin sosyoekonomik özelliklerine kodlanmasıydı. Eğer gelir ve eğitim seviyesi yüksek ise, seçmen rasyonel ve aklı başında bir seçmendi ve dolayısıyla AK Parti’ye değil diğer partilere yönelirdi. Ama eğer eğitim seviyesi ve geliri düşük, üstelik bir de sosyal yardımlardan faydalanıyorsa seçmen iradesinden bahsedilemezdi ve bu tutarsızlık AK Parti’ye oy olarak yansımaktaydı.

Muhalefetin toplumla eşit bir ilişki kurmadan, üstten bakışçı bir anlayışla vatandaşa parmak sallaması faktörünün, Türkiye’nin 15 yıllık AK Parti dönemi ve AK Parti’nin seçim başarısı üzerinde önemli bir etkisi var. Bu yaklaşımın ve toplumu hakir gören “makarnacı-kömürcü seçmen” söyleminin siyaseten hiçbir kazanım getirmediğinin farkına varılması ise, CHP’nin 2015 yılındaki seçim beyannamesine yansıdı. 7 Haziran 2015 seçimlerinde CHP’nin sosyal politika vaatleri, 13 yıl boyunca ısrarla sürdürülen topluma yukardan konuşma anlayışının iflas ettiğinin somut göstergesidir.

OYA DÖNÜŞÜR MÜ?

Geldiğimiz noktada, “makarnacı-kömürcü seçmen”in yerini “obez Suriyeli” söylemi alacak gibi görünüyor. 2019 seçimlerinde siyasi partilerin seçim vaatleri arasında Suriyelilere yönelik politikalar olacak, üstelik sahada aktörler rol kapma çatışmasını artırmışken bu alan kullanılacaktır. 2012 yılından beri Suriyelilerin sığındığı Türkiye’de, Suriyeli nüfusu 3 milyonu aşmış durumda. Hem sayısal olarak çokluğu, hem de kalma sürelerinin uzun olması, geçici olarak görülen bir durumu kalıcı hale getiriyor. Dolayısıyla, eğitim, sağlık, istihdam alanlarında Suriyelilerin aldığı hizmetler veya sosyal yardımlar konusunda rahatsızlıklar oluşabilir. Ancak, Türkiye’deki Suriyeli sayısı 250 bin olduğu takdirde yönetilemez denilen süreç, 3 milyonu geçen Suriyeli nüfusa rağmen başarıyla yönetiliyor. Bu başarıda asıl payın Türkiye’de hakim olan yardım anlayışında olduğu göz ardı edilmemeli.

İnsani yardımlarda dünyanın en cömert ikinci ülkesi olan, GSYH’sının yüzde 0,98’ini insani yardımlara ayıran Türkiye’ye insani yardımlarda manevra alanının genişliği, toplumun yardımseverliğinin bir sonucu. Zor durumda olana, muhtaç olana el vermek, bu ülkenin temel dinamiklerinden birisi. Bu gerçekliği, toplumun yardım konusundaki duyarlılığını “bak, senin hakkın elinden alınıp Suriyeliye veriliyor” yaklaşımıyla görmezden gelmek ise, topluma yabancı olmanın açıkça ilanıdır. Dolayısıyla, vatandaşın sempatisini ve sonrasında oyunu alabilmek için “Suriyelilerin çok şişmanladığını” iddia etmek, bu ülkenin vicdanıyla gurur duyan insanını tanımamaktır, yine bu kesimi hakir görmektir. Dolayısıyla Suriye siyasetinin eleştirilmesi siyasi bir söylemle meşru görülebilir, ancak insani yardımların hedef alınmasının bu toplumda bir karşılığı olmayacaktır.

Suriyelilerin Suriye’ye dönüp dönmeyeceği kesin değil. Ancak Türkiye’nin Suriyelilere yaklaşımı, geçmişte Bosna’da, Somali’de Filistin’de, Myanmar’da olduğu gibi bu ülkenin övüneceği bir uygulaması olacak. Bu yüzden, Türkiye’nin Suriyeliler noktasındaki insani yardım perspektifi, oy kazanma stratejisine kurban edilemez. Unutulmamalı ki, geçmiş dönemde muhalefet partileri seçim hezimetlerinden sonra “makarnacı kömürcü seçmen” olarak nitelendirdikleriyle barışmak zorunda kaldılar, “obez Suriyeli” olarak tanımladıklarını da bir gün “Suriyeli kardeşlerimiz” olarak görmek durumunda kalabilirler.

#Suriye
#Siyaset
#Medya
6 yıl önce