|

Kurucu ideallere yabancılaşmak

Yeni Şafak ve
04:00 - 30/07/2018 Monday
Güncelleme: 02:43 - 30/07/2018 Monday
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

İslam dünyası toplumlarında, İslamın tarihsel misyonunun-vizyonunun çerçevesinin değişmesi - ya da değiştirilmesi - ile birlikte, varoluşsal İslami bütünlük ve evrensellik anlayışı büyük bir tahribata maruz kaldı. Bu tahribatla ilgili olarak İslam dünyası toplumlarında içsel bir hesaplaşma yapılabilmiş değildir. İslami bütünlük ve evrensellik bilincinin kaybı, İslam›ın kurucu ilkelerine yabancılaşmayla sonuçlandı. Bütünlük bilincinin kaybı, ortak dil ve ortak hareket imkânlarının da kaybı anlamına geldi.

Ulus-devlet realizmleri, milliyetçilikleri, mezhepçilikleri yönünde bir değişim/dönüşüm yaşayan İslam dünyası toplumlarında, İslam›ın kurucu idealleri otoritesini, itibarını, önemini, değerini yitirdi. İslam›ın kurucu ilkelerinin-ideallerinin belirleyici, tayin edici etkisini kaybetmesiyle birlikte, İslam dünyası toplumlarında, İslam ve Kur’an, ne yazık ki, araçsal pragmatizmlere kurban edildi. İslam›a yönelik hiçbir saldırı, İslam›ı araçsal pragmatizmlere kurban etmek kadar vahim/korkunç olamaz.

MÜSLÜMANLARDA BİLİNÇ TUTULMASI

İslam ve Müslümanlar, tarih boyunca, dışarıdan maruz kaldıkları saldırılar karşısında bir şekilde, bir ölçüde direniş iradesi ortaya koymuşlar, ancak, içeriden maruz kaldıkları saldırılar karşısında, vulgarize edilen, mistifikasyona tabi tutulan bir din algısı sebebiyle, bir direniş/sorgulama/muhalefet/eleştiri iradesi ortaya koyamamışlardır. Vulgarizsyona ve mistifikasyona tabi tutulan din algısının ve dinî hayatın, tevhidi tutarlılık, duyarlılık, hassasiyet ve bilinçle ilişkisi kesilmiştir.

Vulgarize edilen, mistifikasyona tabi tutulan dinî hayat, çok derin bir bilinç tutulmasına maruz kaldığı için, düşünme hakkını, akletme hakkını, bütünüyle yok sayarak yoluna devam edebilmiştir. Günümüzde, içerisinde yaşadığımız toplumda dinî hayat, bütünüyle Ortaçağ Türkiyesi dinî hayatının, düşüncesinin ve bu düşüncenin temsilcilerinin ürettiği, kurumsallaştırdığı, toplumsallaştırdığı ve meşrulaştırdığı, sınırsız/ölçüsüz/ilkesiz batınî-mistik-folklorik keyfiliklerle, müdahalelerle malûldür. Toplumlarımız, batınî-mistik, hamasi-romantik-folklorik söylemler ve pratikler sebebiyle gerçek dünya ile bağlarını koparmış, bu nedenle de, katı bir muhakazakâr Müslüman bünye oluşmuş, oluşturulmuştur. Her muhafazakârlık, her toplumda, mevcut olana meşruiyet ve kutsallık kazandırmak ister - ve kazandırır. Muhafazakâr bir bünye/toplum/kültür, ihtiyaç olduğu halde yapısal bir değişim doğrultusunda nihai bir tahayyüle sahip olmadığı için, siyasal özne olma iradesi ortaya koyamaz.

Muhafazakâr toplumlar ve kültürler, İslami ilke-duruş-tavır-bağımsızlık ve onuru koruyarak kaybetmek yerine, her defasında ölçüsüz tavizler vererek, ilkesiz uzlaşılar sergileyerek “kazanma” yolunu seçerler. Muhafazakâr toplumlar-kültürler, modern-seküler-ideolojik kavramların, yapıların ve yöntemlerin, ontolojik-felsefi ağırlığı, itibarı, iktidarı altında sistematik bir şekilde ezildikleri, ezilmeye devam ettikleri halde, bağımsız bir dil-düşünce, tasavvur inşa etmeyi akıllarından, hayallerinden bile geçiremezler. Muhafazakâr bir bünyenin resmi yollarla kutsanması, her tür yenilenme yeteneğini bütünüyle dumura uğratır. Bu tür toplumlarda, yaşayarak gördüğümüz, tecrübe ettiğimiz üzere, entelektüel iklim bütünüyle çölleşmiştir. Bu çölleşme sebebiyle, profesyoneller ve uzmanlar hiçbir şekilde disipliner sınırların, çerçevelerin, yaklaşımların dışına çıkmazlar; entelektüel cesaretin nasıl bir şey olduğunu idrak edemeden hayatlarını sürdürürler.

YANLIŞ BİLİNCİN HÜKÜMRANLIĞI

Hangi alanda olursa olsun, her tür bağımlılık, ahlaki özerkliği bütünüyle yok eder. Her muhafazakârlık-yanlış bilinç, toplumsal edilginliği sıradanlaştırarak, kronik hale getirir.

Hiçbir muhafazakâr toplum-kültür, hiçbir alanda yeni bir başlangıç yapamaz, yeni bir şey söyleyemez, şimdi›nin zamanını etkileyemez, dönüştüremez. Yanlış bilinçle büyülenen toplumların, kendilerini tarihe takdim ettikleri görülmemiş, işitilmemiştir. Yanlış bilinç, muhafazakârlıkların himayesi altında saltanatını sürdürür. Yanlış bilinç, bir tâbi kılma biçimidir. Yanlış bilinç, ahlaki farkındalığın, özneliğin, kararlılığın ve gücün kaybına işaret eder. Tek halkın, tek kültürün yanlış bilinciyle büyülenen toplulukların evrensel insanlık dünyasına kazandırabilecekleri herhangi bir şeyleri olamaz.

Muhafazakâr toplumlarda ve kültürlerde, yanlış bilincin saltanatına-hükümranlığına reaksiyon gösterilmediği için, aksiyon oluşmuyor; yenilenme, yeniden inşa gündeme gelmiyor. Müslümanlar olarak yapısal-temel değişimin imkânları üzerinde düşünmediğimiz-çalışmadığımız için, bürokratik değişim ve yeniden yapılanma uygulamalarını kökten değişim sanıyoruz. Yanlış bilinçle yüzleşilmesi, hesaplaşılması gerektiğini konuşan-yazan aydınlar, düşünürler, propagandacı-manipülasyoncu dil tarafından yalnızlaştırılıyor.

Araçsal pragmatizmin bilgiyi ve bilinci bastırarak yükselişi, bütün iyimserlikleri yok ediyor.

Kibirli-küstah, meydan okuyucu, sömürgeci “tarihin sonu” dilinin iktidarına son verebilmek için, yanlış bilincin hükümranlığıyla düşünsel-kültürel-entelektüel-felsefi anlamda hesaplaşabilmek gerekir. Sömürgeci entelektüel/kavramsal çerçeveye mahkûmiyetimiz sürerken, bağımsız bir eğitim ve kültür hayatından söz edemeyiz. Bugünkü kültürel durumla hesaplaşabilmek, bu hesaplaşmayı tamamlayabilmek için, yeni bir referanslar/paradigmalar çerçevesi oluşturmak, hayati önemi olan bir konudur. Katı muhafazakâr bir yapı/bünye, İslamın ve insanlığın sahip olduğu imkânların farkına ve bilincine varamaz. İslami anlamda varoluşsal bütünlüğün ifadesi oluncaya, içerisinde yaşadığımız dünyanın hakikatine nüfuz edinceye kadar, sömürge nesneleri muamelesi görmeye devam edeceğiz.

#Kibir
#Sömürge
6 years ago