|

Kararlılık ve adanmışlık

Hayata, dünyaya, tarihe, ancak kendi dilimiz, düşüncelerimizle, bağımsız, özgün, İslami içerik üreterek, söz ve eylem üreterek katılabiliriz. İslami düşünce, ancak bütün boyutlarıyla tecrübe edildiğinde, tecrübe ile bütünleştiğinde, anlam ve değer kazanır.

Atasoy Müftüoğlu
04:00 - 10/09/2018 Pazartesi
Güncelleme: 02:30 - 10/09/2018 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Modern Batı devlet sisteminin icadıyla birlikte, hem din hem de dinsizlik, özel kişisel bir tercihe, özel alanla ilgili bir meseleye dönüştürüldü. Din’den bağımsızlaştırılan toplumlarda, hangi alana ilişkin olursa olsun, bütün sorunlar araçsal akıl ve araçsal irade yoluyla çözümlendi. Din’den bağımsızlaştırılan toplumlarda, varoluş ve hayatın kurucu anlamları da, bireysel tercihlerin, bireysel alanların konusu oldu. Dinî olandan ve kurucu anlamlardan boşaltılan toplumlarda, her alanda bilgi ve anlamlar manipüle edilebiliyor; bilim, sömürgeci/ırkçı amaçlara, askeri amaçlara hizmet edebilecek şekilde yapılandırılabiliyor.

Araçsal aklın ve araçsal iradenin hakim olduğu bir dünya, ahlakî ve vicdanî toplumları/hayatları imkansız kılıyor. Aynı şekilde, dilin-kültürün ideolojik kullanımı da, gerçekliğin bütününe nüfuz etmemizi engelliyor. Bir diğer yanda, görsel dünyaya ilişkin nesneler/malzemeler de, insan zihnini sınırlandırıyor, işlevsiz kılıyor. Bütün bu nedenlerle, ideolojik sınırlara, milliyetçi sınırlara, mezhepçi sınırlara, partizanlıkların sınırlarına kapatılan bir dil ve zihniyetle, hakikatin ifadesi olmak mümkün olmadığı gibi, hakikate hizmet de mümkün olmuyor.

Hangi toplumda, hangi kültürde olursa olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun, araçsal duruş, araçsal tercih ve yaklaşım, anlam çürümesine ve büyük değer yıkımlarına neden oluyor. Araçsal aklın ve iradenin hakim olduğu bir dünyada, devletler büyük bir ahlaki meşruiyet krizi yaşıyor. Devletlerin meşruiyet krizi, ırkçılıkların ve faşizmlerin yükselişine neden olurken, küresel kaos derinleşiyor.

ŞİZOFRENİK MÜDAHALE VE MÜSLÜMANLAR

19 ve 20. yüzyıllarda, seküler emperyalizme maruz kalan Müslümanlar, bu şizofrenik müdahale yoluyla bireysel dindarlığa-Müslümanlığa ikna edilmişlerdi. Seküler emperyalizm, İslami varoluşu ve mevcudiyeti, gerçek-somut-kamusal dünyada değersizleştirdi, itibarsızlaştırdı, geçersiz kıldı. Günümüzde Müslümanlar, bu defa içeriden maruz kaldıkları bir başka müdahale ile, milli bir dindarlık biçimine ikna ediliyor. Hem dışarıdan hem de içeriden maruz kaldığı saldırılarla tanınmayacak hale getirilen İslam algısıyla ilgili olarak, İslami düşünce/kültür/edebiyat/ilahiyat hayatı eleştirel bir tartışma başlatamıyor. İslam’ın maruz kaldığı bu ideolojik-entelektüel-kültürel-siyasal şiddetin, iç ve dış nedenlerine derinliğine nüfuz edebilecek analizler/sorgulamalar/çözümlemeler yapılamıyor. Bu çalışmaları, sorgulamaları, çözümlemeleri yapabilecek çapta düşünürler, bilim insanları, dava insanları yok. Müslümanlar, İslam’ın her yerde olması, her şeyle iç içe olması talebini/ilkesini, sorumluluğunu sahiplenemiyor, sahiplenmeye cesaret edemiyor. İslami anlamda özgür ve bağımsız olmaya cesaret edilemiyor.

Her durumda, İslami tercihlerimizin/aidiyetimizin, onurlu/muhteşem sorumluluğunu üstlenemeyecek bir noktaya sürüklendiğimiz için, sıradan gerçekliğin sınırları içerisinde kalmaya özen göstererek, sistemin dayattığı ideolojik sınırlar içerisinde kalmaya özen göstererek, çok sıradan, belirsiz, bulanık bir mevcudiyet, deyim yerindeyse gri bir mevcudiyet sergiliyoruz. Sıradan ve gri bir mevcudiyet, bugün yaşadığımız üzere, tayin edici ve belirleyici bir mevcudiyet ve varoluş değildir. İslami varoluş, kişilik ve bilinç, milli sınırlar, ulus-devlet sınırları içerisine hapsedilemez. İslami varoluş-mevcudiyet, çok boyutlu, çok ufuklu bir ilgi-dikkat-sorumluluk alanı içerisinde bulunmayı gerektirirken, milli aidiyet, tek boyutlu bir toplum ve kültür oluşturur.

İSLAM’A YABANCILAŞTIK

Günümüzde Müslümanlar olarak İslami varoluşu-mevcudiyeti, gerçek hayatta ve dünyada, bütün kavram ve kurumlarıyla tecrübe edemediğimiz için, kapitalist sisteme, onun ürettiği yabancılaşmalara, kötülüklere, ayrımcılıklara, adaletsizliklere katlanıyor; alternatif bir sistemin, İslami bir sistemin nasıl mümkün olabileceğini konuşmuyoruz. Kötülüklere katlanarak, yabancılaşmalara katlanarak, ayrımcılıklara ve adaletsizliklere katlanarak, bunların çoğalmasına, birikmesine, bir şekilde katkıda bulunuyoruz. Seküler emperyalizme bir şekilde direnmenin, seküler dünya görüşü ve hayat tarzının üzerimizdeki etkilerini bertaraf etmenin yollarını bulabilmiş olsaydık, bugün, İslam’a bu kadar yabancılaşmayacak, belirsiz, muğlak, oportünist bir duruşla malûl bulunmayacaktık. İslami ilgilerimiz, kültürel İslam’la sınırlı hale gelmeyecekti. Bugün, ‘İslami camia’ diye anılan, bu camiayı temsil eden kimi kuruluşlar, karşı karşıya bulunduğumuz seküler tahakküm sebebiyle, İslam’ı ve Kur’an’ı, ancak bir inceleme nesnesi, araştırma konusu yapabiliyor. İslami toplumsal tasavvur ve tahayyül üzerinde çalışmıyor, gelenekle ilgili mistifikasyonu ortadan kaldıramıyoruz.

Hayata, dünyaya, tarihe, ancak kendi dilimiz, düşüncelerimizle, bağımsız, özgün, İslami içerik üreterek, söz ve eylem üreterek katılabiliriz. İslami düşünce, ancak bütün boyutlarıyla tecrübe edildiğinde, tecrübe ile bütünleştiğinde, anlam ve değer kazanır. Araçsal bir duruşla, yaklaşımla, sahici bir kişilik-şahsiyet sahibi olunamayacağı gibi, İslami sorumluluk alanına da girilemez, nihai bir kararlılık ve adanmışlık sergilenemez.

İslami özgürlük, nihai kararlılık ve adanmışlıkla birlikte başlar.

Araçsal duruş ve yaklaşımlarla, hiç bir zaman ve hiç bir şekilde kendimizi ve içerisinde bulunduğumuz koşulları dönüştüremeyiz.

Tarih boyunca hiç bir emperyalist/sömürgeci proje-misyon ve dayatmanın ilânihâye hükümranlığını sürdüremediği bilinen bir gerçektir. Gerçek böyle olduğu halde, seküler emperyalizm, İslam’ı, kısmi/içsel/ruhsal/manevi bir alana kapatmaya devam edebiliyor. Müslümanlar, İslam’ın kavramsal ve kurumsal bir çerçeve içerisinde somut olarak mevcudiyetini kanıtlayamıyor. Her emperyal misyonun/projenin, hangi bağlamda olursa olsun, bir gün bir direnişle karşı karşıya geleceği muhakkaktır. Bu tür bir direnişin gerçekleştirilebilmesi için, İslam toplumlarında düşünce-kültür ve ilahiyat hayatının sistematik bir şekilde, yoğun bir şekilde entelektüel etki üretebilmesi gerekir.

#Müslüman
#İslam
6 yıl önce