|

Kahramanın sonsuz mutluluğu

Aykut Ertuğrul’un, Keyfekader Kahvesi (2011), Mümkün Öykülerin En İyisi (2013) İki Dünyanın Ustası’ndan (2015) sonra dördüncü öykü kitabı Başlangıçların Sonsuz Mutluluğu yayınlandı.

Yeni Şafak ve
04:00 - 11/07/2018 Çarşamba
Güncelleme: 06:03 - 11/07/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
​Kahramanın sonsuz mutluluğu
​Kahramanın sonsuz mutluluğu
NECİP TOSUN

Aykut Ertuğrul öyküde arayış içerisinde olan, deneyci, yenilikçi bir tutum sergiler. Öykülerinde özellikle postmodern edebiyatçılarda gördüğümüz düş ve gerçeğin iç içe geçişi, oyunsuluk, gizem, ironi, öykünün yazılma serüveninin hikâye edilmesi yaklaşımları baskındır. Fantastik edebiyattan izler taşıyan öykülerde, gerçeküstü öğeler, masalsı motifler önemli işlevler yüklenir. Aykut Ertuğrul; Kafka, Borges, Márquez’den klasik Doğu-İslam metinlerini harmanlayarak ortaya güncel metinler çıkarır.

Aykut Ertuğrul’un öyküleri parçalı, çağrışıma yaslı günümüz modern insanının algısına denk düşen kaotik bir biçimle var olur. Bilinç, bilinçaltı iç içe geçmiştir. Bu bazen hiçbir şey anlatmayan yolculuk temalı bir biçimle var olurken bazen de bir kitapta dünyayı yorumlamaya kalkar. Bu ikili zihin de ironi ve fantastik dili neredeyse zorunlu kılar. Öykülerde hep bir kahramanlık ve savaş durumu vardır. Özellikle ölümle yüz yüze gelmenin insanda yarattığı dehşet, çarpılma onun öykülerinde anlatmayı sevdiği insani durumlardır.

Onun öykülerinde her şey iç içe geçer, sonuçta ortaya parçalı, büyülü, gerçeküstü bir metin çıkar. Anlatıcı etrafıyla fazlasıyla ilgilidir, Facebook, Twitter, Google ve gündelik hayatın hemen her şeyi bilinçaltı, hayaller, çağrışımlar devreye girer. Aslında yazmak için oturduğunda, bilinçaltına teslim olmuştur, birbiriyle ilgili ilgisiz tüm çağrışımları dile getirir, dipnotlar, okuduğu kitaptan alıntılar metne dökülür, bu yüzden bir türlü odak bulamaz. Sonunda bu dağınıklık onda bir biçim olup çıkar. Postmodern tutum, metinler arasılık, deneysellik de tam bu karmaşada belirginleşir. Ertuğrul zaten en çok edebiyatın bu “oyun” yanını sever. Bu nedenle anlatma sorunları hep öyküsünün merkezindedir.

Kitabın en güzel öykülerinden biri “Başlangıçların Sonsuz Mutluluğu.” Kitaba da adını veren öykü, Aykut Ertuğrul’un öykü anlayışını da en iyi yansıtan öykülerden biri. Kahramanın sonsuz yolculuğu. Kahramanın kahraman olabilmesi için vazgeçtikleri, inandıkları, mücadeleleri ana tema olurken postmodern tutumun tüm özellikleri de öyküde yerini alır. Öyküde zaman ve Borges merkezdedir. Her insan zamanın her anında yaşamaya devam eder. Sadece farklı boyutlarda. Bunun için sadece başlangıçlar gerekir. Sonra aradan zaman sınırı kalkar. Çünkü her şey devam eder. Aşklar, engeller, kavuşmalar ve ayrılmalar. Zamana göre kavramlar yeni anlamlar kazanır o kadar. Kim ki buna inanır, sahip çıkar, hakkını verirse hakikat gerçekleşir. İnanmayan güçsüzler ise zavallı/çıplak gerçeklere yenilir.


Öykü kahramanı Ferhat sahafa girip eline aldığı bir kitapta 600 yıl önce yaşamış Despina’yla karşılaşır. Ama Despina’ya kavuşmak için zamanı delmesi gerekir. Zaman dağını. Ferhat 2010 yılında, âşık olduğu kadın ise 1400 yılında, arada 610 yıllık bir mesafe var. İşte burada devreye inanç girer. Ferhat 600 yıl önce yaşamış Despina’ya kavuşacağına inanmazsa erir, yok olur. Zaten iyi bir hikâye her zaman iyi bir başlangıca ihtiyaç duyar.

“Dünyanın En Acıklı Hikâyesi” kitabın bir başka güzel öyküsü. Dünyanın en güzel kızı Leyla ve delikanlı aşklarını bulma anında iken delikanlı koşarak oradan uzaklaşır. Ama kaçırdığı boşluk bir türlü dolmaz ve gitgide onun sonunu hazırlar. Öyküde, bir aşk ekseninde aşka sahip çıkamama, aşktan kaçış hâli, oluşmama hâli anlatılırken asıl hikâyenin ne olduğu tartışılır: “Dünyanın en acıklı hikâyesi kavuşamamış iki sevgilinin hikâyesi bile değildi. Dünyanın en acıklı hikâyesi, gerçekleşebilecek olanın, kaderin rüzgârı bir anda yön değiştirdiği için gerçekleşememesiydi ya da büyük bir hikâyenin daha başlamadan bitmesi: Allah’ın kâinatı yarattıktan sonra insandan vazgeçmesi; nefesini üflememesi gibi. Ruhsuz bir çamur parçası gibi.”

Kitaptaki öyküler, ejderhalar, kaplanlar, gulyabaniler, ecinniler, Hızır, kahinler, mehdilerle ilerler. “Hızır Selamsız’ın Mektubu” öyküsü, neredeyse bütün bir öykü anlayışını özetler. Zaten öykü Aykut Ertuğrul’a yazılmış bir mektup tarzında biçimlenir. Ona hitaben yazılan bu mektup Aykut Ertuğrul’un öyküye bakışını ortaya koyar: “Sözlerime sizin de sevdiğinizi bildiğim Kurt Vonnagut’un cümleleriyle başlamamın elbette bir sebebi var.”; “Gördüğün gibi Calvino’dan haberdarım.”; “Derginde böyle toplumsal meselelere de eğilmelisin. Postmodern postmodern nereye kadar!”; “Gazete küpürünü saklamışım. Uzun uzun anlatmak yerine buraya yapıştırayım. Hem seversin sen!”; “Bu da Chesterton’dan. Hep cümle içinde kullanmak istemiştim.”; “Kum Kitabı dediğini duyar gibiyim. Ben de diyorum ama çıkmama yardımı dokunmuyor.”; “Kahramanın yolculuğundan bahsedip duruyorsun. Bütün hikâyeler tek bir hikâyeden türemiştir diyorsun. Peki ama o zaman bu hikâye nasıl biter?”

Kitabın son öyküsü “İnsanların ve Cinlerin Ustası” ise, Dede Korkut Masalları’nın değişerek, yeniden yorumlanarak anlatımı. Her şey hikâye ile yeniden canlanır. Çünkü ölen tenlerdir hikâye değil: “Hânım Hey! Yiğit Başat, beni beş yüz yıllık derin uykumdan uyandırınca dünya çözüldü, zaman yeniden eğildi önümde, hikâyeler yeniden dize geldi… Ölümsüzlüğün peşine düştüm, yanıldım, yaşayan ten değil hikâyelermiş bildim. Çok gezdim, çok gördüm, çok yanıldım, döndüm, dolaştım, kendimi sonsuza kadar uzayan bu hikâyede buldum. Yoldaşım Hızır, oğul bildiğim Kardaşım Basat’ın himmetiyle silkindim!”

Yaşadığı zamana teslim olmak istemeyen kahramanın yolculuğu teması dördüncü kitapta da devam ederken, Aykut Ertuğrul’un arayışları da çeşitlenerek, zenginleşerek sürüyor.

#​Aykut Ertuğrul
6 yıl önce