|

İslami farkındalığın derinliğini kaybetmesi

Yeni Şafak ve
04:00 - 21/05/2018 Pazartesi
Güncelleme: 04:06 - 21/05/2018 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

İslam dünyası toplumlarında, hayatın/tarihin/olayların yüzeysel yanlarına, boyutlarına yönelik ilgiyi canlı tutarak kitleleri yönetmek bir gelenek halini almıştır. Yüzeylere yönelik, yüzeysel şeylere yönelik ilgi, her zaman derinlikli, çok boyutlu, çok ufuklu düşünmeyi engellemiş, farkındalığın derinliğini/niteliğini kaybetmesine neden olmuştur. Farkındalığın derinliğini ve niteliğini kaybetmesi ile birlikte, İslam toplumları, eğitim ve kültür yoluyla değil, propaganda yoluyla yönetilir hale gelmiştir. Propaganda yoluyla yönetilebilir hale gelen toplumlar, fikirlere, düşünsel yoğunluklara, entelektüel yoğunluklara ve erdemlere yabancılaştıkları için, içeriksiz varoluşlarla, içeriksiz bir dil ve kültürle bütünleşebilmişlerdir. İçeriksiz bir dil ve kültürle bütünleşen toplumlar, bugün, kültürel çürümenin bütün tezahürleriyle karşı karşıya bulundukları halde, yüzeylere yönelik ilgiyi bir alışkanlık haline getirdikleri için, bu çürümeyi fark edemiyor. Geleneği mutlak bir otoriteye dönüştüren toplumlarda nostaljik geçmişin sınırları bir türlü aşılamıyor.

DUYGUSAL MANİPÜLASYONLARIN BASKISI

Hangi toplumda olursa olsun, kamusal zihnin propaganda yoluyla kontrol altında tutulması, yönlendirilebilir olması, ilgili toplumlarda rıza mühendisliği çalışmalarını kolaylaştırıyor. İhtiyaç duyulduğunda İslami nostalji gündeme kazandırılırken, yine ihtiyaç duyulduğunda bu defa milliyetçi nostaljiye, gerektiğinde ise mezhepçi nostaljiye başvurulabiliyor. Düşünsel sorgulamalar yapamayan, yapmayan, düşünsel dikkate sahip olmayan toplumlarda, resmi gerçekler, gerçeğin kırıntıları, belirleyici olabiliyor. Kamusal zihnin propaganda yoluyla kontrol altında tutulabildiği toplumlarda, hangi alanda olursa olsun, hangi yöntemlerle olursa olsun kazanmak, dürüstlükten, doğruluktan, hakkaniyet ve adalet duygusu içinde hareket etmekten çok daha önemli sayılabilmektedir.

Kamusal zihnin rıza mühendisliği yoluyla ele geçirilebildiği toplumlarda, bireylerin-insanların bağımsız üretkenlik/özgünlük ve eleştiri yeteneğine sahip olmaları beklenemez. Geleneğin mutlak bir otoriteye dönüştürülebildiği, taşralılığın tayin edici olduğu toplumlarda eleştirel zihne hayat hakkı tanınmadığını hatırlamak gerekiyor. Bu tür toplumlarda kitleler, bütün umutlarını popülist siyasetin gündemine bağlayabiliyor. Rıza mühendisliği, iyimserliği bir irade konusu olmaktan çıkararak, toplumları temelsiz iyimserliklere sevkediyor. Duygusal manipülasyonların baskısı altında tutulan toplumlarda entelektüel akıl yürütme şüphe ile karşılanıyor.

İSLAM'A DERİN SALDIRI

İslam dünyası toplumlarında, İslami farkındalığın derinliğini ve niteliğini kaybetmesiyle birlikte, kamusal zihin, daha çok yüzeylerin ve niceliklerin alanıyla sınırlandırıldığı için, gerçek, varoluşsal sorunlarla ilgili toplumsal bilince sahip olmaktan çok uzaktır. Kolonyalist, sömürgeci, emperyalist dünya görüşünün, araçsallaştırarak suç ortağı haline getirdiği bilim ve felsefeyi ideolojik anlamda istismar ederek, genel bağlamda dinin, daha özel bir bağlamda ise İslam’ın ve Kur’an-ı Kerim’in ontolojik meşruiyetini, otoritesini, iradesini, bağımsızlığını, bütünlüğünü, kamusal iktidarını/itibarını reddederek işlevsiz kılması karşısında, İslami düşünce, kültür, ilahiyat, siyaset çevreleri (ve dahi suya sabuna dokunmayan İslami edebiyat dünyası) hiç bir duruş sergileyememiştir. Benzer şekilde, aynı sömürgeci anlayışın İslam’ı ve Kur’an-ı Kerim’i bir arkeolojik araştırma konusu, müze malzemesi, ya da bir tür özel maneviyatçılık gibi konumlaması karşısında da İslami cevaplar ve irade üretemeyen, İslam’ın ontolojik bağımsızlığını ve özgürlüğünü yeniden nasıl kazanabileceği konusunda ne yapılması gerektiğini hiç bir şekilde tartışmayan, bu hayati sorunu gündeme getiremeyen söz konusu İslami çevrelerin, bugünlerde haçlı seferleri zihniyetinin bazı ayetlerin Kur’an-ı Kerim’den çıkarılmasını talep eden hezeyanları karşısında ortaya koydukları tepkiler ikna edici olmaktan çok uzaktır.

Kolonyalist/sömürgeci/emperyalist dünya görüşü, modern tarih boyunca bilim ve felsefeyi ideolojik anlamda araçsallaştırır, istismar ederken, bugün de, çok soyut, çok muğlak bir içeriğe sahip olan demokrasileri sınırsız bir biçimde istismar ediyor. Demokrasiler bugün sömürgecilerin suç ortağı olarak, dünya ölçeğinde, küresel ölçekte şiddet kullanma tekelini elinde tutan Amerikan emperyalizmine, Avrupa emperyalizmine hizmet ediyor.

TUHAF DÖNEMİN ETKİSİ

Günümüzde neoliberal-seküler meşruiyetin diktatörlüğü sebebiyle, Müslümanlar İslami bağlamda bir gündem oluşturma bilincine/iradesine sahip olmadıkları gibi, kendi gündemini oluşturma ve uygulama iradesine de maalesef sahip değildir. İçinden geçtiğimiz tuhaf dönemde, İslami çevreler, postmodern kimi yaklaşımlardan etkilenerek, hayatımızı ve varoluşumuzu biçimlendirecek, temel alabileceğimiz evrensel ve mutlak referanslar olabileceğine inançlarını yitirdikleri için, ulus-devlet ve milliyet kutsalları lehinde tercihler yapıyorlar, yapabiliyorlar. Yine bu tuhaf dönem, resmi yapıların, hakim görüşlerin görmemizi istediği konular dışında hiç bir şey görmediğimiz, günceldışı konularla ilgili dikkatimizi kaybettiğimiz bir dönemdir. Bu durum, ahlaki bilincin ve ahlaki sesin kaybına işaret eder. Ahlaki bilinci ve ahlaki sesi kaybettiğimiz için, bugün, neoliberal kültürün ahlaki anlam ve yapıları değersizleştirmesi, itibarsızlaştırması karşısında kayda değer hiç bir şey yapmıyoruz. İslami, insani varoluşun temel konuları, değerleri ve yapıları karşısında ilgisizlik ve kayıtsızlık büyüyor. Popülist politik gündemle, popülist dini gündemle aramızda eleştirel bir mesafe olmadığı için, duygusal tercihler, konjonktürel tercihler yapabiliyoruz. Ahlaki kötülüklerin toplumsallaşması ve sıradanlaşması karşısında, politik romantizmlerin ve sloganların yapabileceği hiç bir şey yoktur.

#İslam
6 yıl önce