|

İran: Müesses nizamın devamı mı?

İran’da son zamanlarda yaşanan olayların akabinde Hasan Ruhani’nin daha güçlü bir şekilde iktidara gelmesine rağmen müesses nizamın omurgasını oluşturan; Devrim Rehberliği makamına, Devrim Muhafızları Ordusu’na ve Yargı Erki’ne karşı şimdiden tavizler vermeye başladığı yorumları gündeme gelmektedir. Reformist seçmenlerin bu durumun bundan sonra beklenen reform taleplerinde de kendisini göstereceğine dair kaygıları ise giderek artmaktadır.

Yeni Şafak ve
04:00 - 29/08/2017 Salı
Güncelleme: 04:03 - 29/08/2017 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Ortadoğu coğrafyası son yıllarda birçok önemli gelişmeye ve yeni ittifaklara ev sahipliği yaparken bölgenin önemli aktörlerinden birisi olan İran İslam Cumhuriyeti on ikinci Cumhurbaşkanlığı seçimlerini geride bıraktı. Anayasa Koruyucular Konseyi(Şura-i Negahban-i Kanuni Esasi) tarafından seçimlerde yarışmasına izin verilen altı isim arasından Ilımlı-Reformist kanat adına Hasan Ruhani, Muhafazakâr kanat adınaysa Seyyid İbrahim Reisi isimlerinin ön plana çıktığı seçimlerde, kullanılan oyların %57,3’ünü alan Hasan Ruhani İran’ın on ikinci Cumhurbaşkanı olarak ikinci defa bu koltuğa oturmaya hak kazandı.

Hasan Ruhani bir önceki döneme göre oylarını yüzde yedi oranında artırarak yeniden Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazansa da seçim döneminde yaptığı açıklamalar ve seçim vaatleriyle İran müesses nizamının hedefi haline gelmekten kendisini kurtaramadı. Ilımlı-Reformistler ile Muhafazakârlar arasında bir hayli tartışmalı geçen seçim dönemi, seçim sonrasına yönelik atılacak adımlarla ilgili seçmenler üzerinde de büyük beklentiler oluşturdu ve adeta tüm gözleri seçim sonrası gerçekleştirilmesi beklenen reformlara çevirdi.

YENİ KABİNE TARTIŞMALARI

Devrim Rehberi Ali Hamaney ile birlikte istişarelerde bulunarak oluşturacağı yeni kabine için icazet alan Hasan Ruhani, bakan olarak önerdiği isimler için mecliste gerçekleştirilen güven oylamasının ardından ikinci dört yıllık görev süresine resmen başladı. Hasan Ruhani’nin oluşturduğu yeni kabineye bakıldığında, 18 kişiden oluşan kabinede birçok yeni isme yer verildiği görülmektedir. Hasan Ruhani’nin “yeni kabine partiler üstü olacak” açıklamalarına paralel olarak yeni kabinede hem ılımlı-muhafazakâr çizgi hem de liberal-reformist çizgiden isimlerin yer aldığı ve yeni kabinenin dağılımında bu dengenin korunduğu söylenebilir.

Hasan Ruhani’nin seçim döneminde verdiği vaatleri, “yeni kabinede azınlıklar ve kadınlara daha fazla yer verileceği” beklentisini de oluştururken yeni oluşturulan kabinede herhangi bir azınlık mensubu veya kadın bakan kendisine yer bulamamıştır. Seçim döneminde birçok kez gündeme gelen ve kendisi ile görüşülen İran’daki Ehl-i Sünnet lideri Mevlevi Abdülhamid de Ruhani’nin yemin törenine davet edilmemiş ve bu durum birçok kesim tarafından eleştirilerek “çirkin bir olay” şeklinde nitelendirilmiştir. Hasan Ruhani’nin yeni kabinesi hakkında konuşan reformist lider ve eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi ise yeni oluşturulan kabineyi “Halkın talepleri önemlidir ve önemsenmelidir” sözleri ile eleştirmiş ve kabinenin beklentileri karşılayamadığını dile getirmiştir. Bu süreçle ilgili İran basınına yansıyan haberlere bakıldığındaysa Hasan Ruhani tarafından oluşturulan yeni kabinenin kendisine oy veren seçmenlerin ve reformist siyasetçilerin beklentilerini karşılamaya yetmediği açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

Hasan Ruhani’nin seçim döneminde verdiği vaatlere ve ikinci döneminde oylarını artırmasına rağmen bir dizi reform gerçekleştirmek yerine denge siyaseti izleyeceği izlenimleri, Ruhani’ye oy veren seçmenler tarafından şimdiden ağır bir şekilde eleştirilmeye başlanmıştır. Bu duruma 2009 yılında “Yeşil Hareket” olarak ön plana çıkan gösterilerin liderliğini yapan ve ev hapsinde olan reformist liderlerden Mehdi Kerrubi’nin ölüm orucuna başlaması örnek olarak gösterilebilir. Zira Hasan Ruhani, Mehdi Kerrubi ve Mir Hüseyin Musevi gibi reformist liderlerin ev hapsinden kurtarılması konusunda seçmenlerin taleplerine karşılık vereceğini vaat etmiş ancak müesses nizamın bu konudaki sert tavrı ile karşılaşınca herhangi bir adım atamamıştır. Bu süreçte Ruhani’nin geri adım atmasında kardeşi ve aynı zamanda yardımcısı olan Hüseyin Feridun’un mali suçlar sebebiyle tutuklanıp daha sonra serbest bırakılmasının da etkili olduğu yorumları yapılmaktadır.

İran’da son zamanlarda yaşanan bu olayların akabinde Hasan Ruhani’nin daha güçlü bir şekilde iktidara gelmesine rağmen müesses nizamın omurgasını oluşturan; Devrim Rehberliği makamına, Devrim Muhafızları Ordusu’na ve Yargı Erki’ne karşı şimdiden tavizler vermeye başladığı yorumları gündeme gelmektedir. Reformist seçmenlerin bu durumun bundan sonra beklenen reform taleplerinde de kendisini göstereceğine dair kaygıları ise giderek artmaktadır.

GÜÇ DENGESİNDE YAPISAL SORUN

Diğer ülkelere nazaran farklı bir yönetim biçimine sahip olan İran İslam Cumhuriyeti’nde Demokrasi ile Teokrasi’nin aynı anda kurumsallaştığı bir yönetim tarzı mevcuttur. 1979 İran İslam İnkılâbının ardından Ayetullah Humeynî tarafından kurumsallaştırılan ve sistemin en tepesinde bulunan bu dini liderlik makamı(Velayet-i Fakih) teokrasi kanadını temsil ederken, halkın seçimle başa getirdiği Cumhurbaşkanlığı makamı ise sistemin demokrasi kanadını temsil etmektedir. Bu iki kurumsal makamın görevleri eşit bir şekilde paylaştığı düşünülse de İran siyasetinde gerek iç gerekse dış politikada atılacak adımların ve temel ilkelerin belirlenmesinde etkili olan en önemli kurum hiç şüphesiz dini liderlik makamıdır.

Her iki makam da otorite kaynağını anayasadan alsa da gücünü Anayasa’nın 57. Maddesinden alan dini liderlik makamı İran siyasetinde statükonun kaynağı olarak değerlendirilebilir(Madde 57 - İran İslam Cumhuriyeti’nde hâkimiyeti temsil eden organlar; yasama, yürütme ve yargı organlarından ibarettirler. Bunlar doğrudan doğruya Rehber Veliyy-i Fakihin gözetimi altındadırlar. Bu organlar birbirlerinden bağımsızdırlar). Bu bağlamda İran’da seçimle iş başına gelen Cumhurbaşkanı’nın arkasında her ne kadar halk desteği olsa da Uzmanlar Meclisi(Meclis-i Hobregan) tarafından seçilen dini liderin anayasal olarak görev ve yetkilerindeki üstünlükten dolayı dengesiz bir güç dağılımı ortaya çıkmaktadır.

RUHANİ’NİN SİYASİ KARİYERİ BİTEBİLİR

Hasan Ruhani’nin seçim döneminde seçmenlere verdiği vaatlere sadık kalıp kalamayacağı tartışması, Ilımlı-Reformist siyasetin geleceği açısından çok önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Hasan Ruhani arkasındaki bu büyük halk desteğine rağmen seçim dönemindeki vaatlerini yerine getirme konusunda rejimin engellemelerine takılıp beklenilen reformlara yönelik adımlardan kaçınması durumunda, seçmenler tarafından “verdiği vaatleri yerine getiremeyen” bir aday olarak değerlendirilerek siyasal kariyerini sonlandırabilir. Bu durum seçmenler tarafından gelenekçi muhafazakârlara karşı desteklenen Ilımlı-Reformist ittifakının sorgulanmaya başlamasına ve süreç içerisinde muhafazakârların psikolojik olarak üstünlüğü ele geçirmelerine neden olacaktır.

Bölgede birçok karışıklığın ve krizin eşzamanlı devam ettiği bir süreçte İran’daki müesses nizamın, “Daha çok özgürlük ve daha iyi bir ekonomi ile uluslararası alana açılan bir İran” vaadi ile ön plana çıkarak seçimleri kazanan Hasan Ruhani’ye karşı kısaca; “iç ve dış politikada rejimin kırmızı çizgilerinin korunmasını ve bu çemberin dışına çıkılmaması gerektiğini” vurguladığı söylenebilir. Hasan Ruhani bir taraftan oy vererek kendisini iktidara taşıyan seçmenlere karşı diğer taraftansa rejimin omurgasını oluşturan müesses nizamın unsurlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmek durumundadır. Bu doğrultuda Hasan Ruhani’nin seçim dönemindeki vaatlerini gerçekleştirmeye çalışırken; dini liderlik makamı, Devrim Muhafızları Ordusu ve Yargı erki gibi müesses nizamın omurgasını oluşturan kurumlara karşı nasıl bir yol izleyeceği ve rejimin ana unsurlarının tepkisini çok fazla çekmeden nasıl bir siyasetle bu vaatlerini gerçekleştireceği büyük bir önem arz etmektedir.

#İran
#Ruhani
#Hamaney
7 yıl önce