|

İlk Türk romanı tartışmaları

Tamer Kütükçü, Tanzimat Romanı çalışmasını sosyolojik ve anlatıbilimsel bir inceleme alt başlığıyla kaleme alıyor. Yazar, 19. asır gündelik hayatının ve devrin romancılarının hayatı edebi metne nasıl taşıdığı sorusunun izinden gidiyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 14/02/2018 Çarşamba
Güncelleme: 06:11 - 14/02/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
​Tamer Kütükçü, Tanzimat Romanı çalışmasını sosyolojik ve anlatıbilimsel bir inceleme alt başlığıyla kaleme alıyor.
​Tamer Kütükçü, Tanzimat Romanı çalışmasını sosyolojik ve anlatıbilimsel bir inceleme alt başlığıyla kaleme alıyor.
YAKUP ÖZTÜRK

Türk romanının ortaya çıkışı, tartıştığı meseleler, yazarlarının kimlikleri, gelenekten beslenme ve geleceğe yön verme biçimleri pek çok kitapla ele alındı. Bazıları genel bibliyografik bilgiye dayalı, bazıları daha dar bir başlık etrafında yazılmış olsa da roman tarihimizin yeni bulunan eserlerle, getirilen farklı yorumlarla konuşulmaya devam edeceği ortada. Tamer Kütükçü’nün sosyolojik ve anlatıbilimsel bir inceleme alt başlığıyla kaleme aldığı Tanzimat Romanı çalışması da bunlardan biri. Kütükçü, kitabın amacını iki başlık etrafında topluyor. İlki, 19. asır gündelik hayatının varoluş biçimi, dinamikleri ve ayrıntılarının neler olduğunu göstermek. İkincisi, devrin romancıları edebiyat vasıtasıyla hayatı edebi metne nasıl taşımaktadır sorusunun izinde gitmek. Yazar, bu ilkelerin kendisinden önce kaleme alınan çalışmalarda ihmal edildiğini düşünmekte. Hatta ortaya koyduğu yola çıkış gerekçelerinin olmadığı bir metin incelemesinin hakikatte tam bir inceleme sayılamayacağını iddia ediyor. Kitapta, vurgulamak durumundayız ki, her bir roman için yer yer altmış sayfayı aşan incelemeler yer alıyor. Romanların gerçek zamanındaki tarihi ve sosyolojik olgulara okumalar sırasında sıklıkla yer verilmiş, bu yapılırken narratolog Gerard Genette’in teorilerinden faydalanılmış. Kitabın ilk bölümünde, Osmanlı toplumunun baştan Tanzimat yıllarına kadarki değişim ve yenilenmesi, edebiyatta yeni türlerin ortaya çıkışı ve bunun sebepleri, roman türünün Türk edebiyatındaki nitelikleri ve bitmeyen bir tartışma olarak ilk roman meselesi başlıkları etrafında kısaca durulduğunu görüyoruz.


İDEOLOJİK PROPAGANDA YAPILDI

Tamer Kütükçü, iddialı soruların peşinde bir akademisyen. Edebiyatın kendi kadim türlerini yenilemek yerine neden roman ve kısa hikâye gibi büsbütün batılı türlere talip olduğunu ve yenilik sürecini sadece bu “ithal” türler üzerine kurduğunu anlamlandırmaya çalışıyor. Eski türlerin kendi içinden yeni bir üslup belirleyememesi, Tanzimat’ın ideolojik propagandasına yeni türlerin daha elverişli olması, entelektüellerin batılı bir zihinle yetişmeleri, yeni edebiyatın ve romanın siyasî iktidar tarafından kabul görmesi ve desteklenmesi, azınlıkların roman, tiyatro gibi nevzuhur türlere ilgisi ve ortaya koyduğu eserler Kütükçü’nün yukarıda sorduğu soruya cevap verirken ileri sürdüğü tespitlerinden. Eski türlerin, geleneksel tiyatro, nazım türleri vs. unsurların ideolojik malzemeyi ele alacak bir devşirilme içerisine çekilmesi aydınlarca makul ve gerekli görülse de halk nazarında geleneğe ihanet ve zoraki bir çaba olarak algılanmıştır. Tamer Kütükçü bu iddiasını Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi üzerinden örnekliyor ve yıllarca Allah’a, peygambere ve padişaha yazılan kasideyi hürriyet gibi muhayyel bir kavrama hasretmesinin “işgüzarlık” olarak değerlendirildiğini hatırlatıyor. Osmanlı’daki Türk ve Müslüman ahali dışındaki kesimlerin ortaya koyduğu edebiyatı, Tanzimat ve Edebiyat başlığıyla geçtiğimiz yıllarda yayımlanan bir çalışmanın geniş özetini vererek değerlendirmeyi tercih etmesi, tercih edilen kitabın arızalı edebiyat tarihi algısını ve Türk edebiyatı ve milletini yok sayan tutumunu vurgulamadan anlatması Tanzimat Romanı’nın eksiklerinden.

TÜRK ROMANI TEK TİPLEŞTİ

Kitabın en dikkate değer kısımlarından biri ilk romanlarımızın niteliklerinin ele alındığı satırlarda. Tanzimat romanının eklektik yapısına vurgu yapan Kütükçü, daha önceden de defalarca dile getirildiğini hatırlattığı üzere, bu romanın batılı metin anlayışıyla, geleneksel anlatılara özgü tarafları aynı anda taşıdığını söyler. Ancak Kütükçü’nün bu tespite ilavesi önemli. İlk romanlardaki gelenekten beslenme hâli, biçim ve motiflerle sınırlıdır, mahiyet ve felsefe batı kaynaklıdır. Gelenekten yapılan nakillerin zorunluluktan meydana geldiğini, bu zorunluluğun reddedilebilmesi durumunda aydınların tek kaynağının batılı eserler olacağını vurguladığı satırları bu tespite eklemeliyiz. Yapıya dair bir başka manzara ise, roman zamanının hızlı ilerlemesi, olayların biri bitmeden diğerinin baş döndürücü biçimde ortaya çıkmasıdır. Bunun kaynağı elbette, geleneksel anlatılardan masal, destan ve hikâyelerdeki zaman algısıdır. Son olarak, devir romancılarının edebiyatı pragmatist bir bakışla almaları, bu türe yeni bir cephe açmıştır. Romandaki merkezi iddiayı desteklemek üzere küçük hikâyelerin çevreye yerleştirilmesi, Kütükçü bu özelliği ile ilk dönem romanların argümantatif olduğunu vurguluyor, Türk romanını tek tipleştirmiştir.

YOKMUŞLAR MUAMELESİ YAPILDI

İlk Türk romanının hangisi olduğu, Osmanlı’da yazılan ilk romanın hangi tarihte ve kim tarafından kaleme getirildiği tartışması zaman zaman alevlenir. Türk ve Müslüman kimliğinin mahiyetini bilmeyen ya da anlamak istemeyen akademik çevrelerin, mal bulmuş Mağribi gibi kurucu unsurun dışında Türk edebiyatının izlerini aramaya çalışmaları bu tartışmanın ateşleyicisi oluyor. Tamer Kütükçü, Yunan ve Ermeni alfabeleriyle yazılmış iki romanı, ilk Türk romanı Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’tan yıllar önce yazılmış olmaları dolayısıyla dikkate alınmaları gerektiğini, bu romanların Türk dilinde yazıldıklarını ve alfabenin sadece bir temsiliyet aracı olduğunu ifade ediyor. Alfabe bir temsiliyet aracı mıdır bilinmez ama Rum ve Ermeni alfabeleri Arap hurufatıyla eş tutulamaz ve Şemsettin Sami de Arap hurufatını kullanarak Türkçe yazdı diye bir iddia ortaya atılamaz zira Arap alfabesi bizatihi Türkçedir. Selçukludan 1930’lara ve hatta hayatta olan ilim sahiplerince daha geç tarihlere kadar kitap medeniyetimiz bu alfabe üzerine inşa edilmiştir. Kütükçü, meseleyi tartıştığı başlık altında şu önemli soruyu soruyor: “Bir romanın Türkçe yazılmış olması, Türk romanı olarak kabul edilmeye yeter sebep midir?” Bir kesim tarafından ilk Türk romanları oldukları iddia edilen eserlerde yazıldıkları dili konuşan toplumun hayatına dair pek az unsura yer verildiği hatta Akabi Hikâyesi’nde sadece Ermeni cemaatlerinin içerisinde bulunduğu tartışmalarla eserin sınırlı tutulduğu, “Türklere sanki bu coğrafyada hiç yokmuşlar muamelesi yap”ıldığını vurguluyor. “Hal böyle olunca da, bir Ermeni ulusal metninin –velev ki aynı dili paylaşıyor olsun- ‘Türk’ romanı addedilmesi hususu, kabul edilmeli ki, oldukça sorunlu bir zemine kaymaktadır.” Burada Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat romancısı Şemsettin Sami’nin Arnavutluğu da konuşulur ki tıpkı Arap hurufatı gibi Müslüman Arnavut milletinin Türk olduğu göz ardı edilir. Bu kapıyı açanlar Mehmed Akif’i de oraya hapsetmeye çalıştılar.

Son olarak Tanzimat edebiyatı dendiğinde hatıra ilk gelen romanların yanı sıra bu çalışmada Ahmet Midhat Efendi’nin Henüz On Yedi Yaşında, Bahtiyarlık; Fatma Aliye’nin Ûdi romanlarının incelendiğini de söyleyelim.

#Tamer Kütükçü
#Tanzimat Romanı
6 yıl önce