Yolunuz Üsküdar’a düşüp, semti arşınlarken karşınıza kolayca Eski Mahkeme Sokak çıkar. Bu sokağın İstanbullular için nice anısı vardır. En güzelini tabi Ahmet Yüksel Özemre anlatıyor. Atom fizikçimiz, ‘Üsküdar, Ah Üsküdar’ isimli kitabında, bu sokağın baştan başa leblebici ve şekerci Zekeriyâ Bey’in dükkanından taşan kokularla dolduğunu söyler. Çocukluğundan zihninde kalan bu fotoğrafa göre, sokağın diğer köşe başında Osman Memduh Özkan, Hüseyin Rauf Orbay, İbrahim Refet Bele’nin de müdavimi olduğu, eski Üsküdar’ın en meşhur mekanlarından Taşçıbaşı Kıraathanesi vardır. Kalaycılık mesleğinin son temsilcilerinden Hacı Kemal Özdemir’in dükkanı da atlamadan ekler Özemre. Ne yazık ki bugün bu sokak şeker kokmuyor. Ancak hala eski Üsküdar’ın hâletiruhiyesini çözmek için birebir. Çünkü yine samimi, keyifli dükkanlara ev sahipliği yapıyor. İşte bunlardan biri de İncirhane.
İncirhane’nin sahibi olan iki kardeşten biri Kerem Ensaroğlu. Ensaroğlu’nun çocukluğu da bu sokakta oynayarak geçmiş. İlk gençliklerinde babaları Üsküdar’ın incisi Gülnîş Valide Sultan Cami’nin müezzini Hamza Ensaroğlu’nun antika merakı onu da kendisine çekmiş. Aile olarak ufak bir antika kuyumcu dükkanı açmışlar Eski Mahkeme Arkası Sokak’ta. Kerem Bey bu esnada gastronomi alanındaki üniveriste eğitimini tamamlamış. İstanbul’un büyük otellerinde çalışmış ama Üsküdar’da ufak bir mekan açma arzusundan kurtulamamış. Nihayet ailenin küçük antikacısının yanı boşalınca abisi Şamil Ensaroğlu’yla İncirhane’yi kurma hayalini gerçekleştirmiş.
Ensaroğlu’nun niyeti ev rahatlığında bir mekan oluşturmakmış. Bu yüzden İncirhane bir kahvaltıcı olmuş. Sloganları da buna uygun; ‘her daim kahvaltı’. Günün her saatinde müşteriye kahvaltı masaları hazırlıyorlar. Balı, reçeli, domates-salatalığı, ekmeğinizi banıp da yiyeceğiniz zeytinyağı tabağı olan bir masa. Ama ailenin merakı olan antikacılığın izleri de dükkanın her yanına dağılmış. Duvarlar hat eserleriyle süslü. Dükkana girer girmez antika bir İstiklal Marşı yazısının duvarda asılı olduğunuzu görüyorsunuz. Hemen yanında hattat Hasan Çelebi’den ders almış, Çin kaligrafisini klasik islam hattıyla birleştiren Haji Noor Deen’in tablosu yer alıyor. Her biri özel parçalara denk geliyorsunuz raflara baktıkça. Çalınan müzikler de ortama uygun, Türk sanat müziği eserleri. Bir kahve söyleyip, kahvaltınızın hazırlanmasını beklerken, bu eski sokağın ruhu sizi bir zaman makinasıyla 1940’ların İstanbul’una götürüveriyor. Özemre’nin bir şekerci dükkanından leblebi tozu aldığını sanki kendi gözlerinizle görüyorsunuz. Şaşırıyor, keyfinize bakıyorsunuz.
Mekanda küçük kahvaltı tabağı veya İncirhane kahvaltısı tercih edebiliyorsunuz. Bunun yanında muhlama, menemen, gözleme, tost, yumurta, sucuk gibi eklemeler de yapabilirsiniz. Ensaroğlu’nun kendisi gibi gastronomi okumuş bir arkadaşının elinden çıkan fırın sütlaç da tatlı olarak menüde yer alıyor. Mekanın müdavimleri ise Üsküdar’ın esnafı ve gençler. İki kuşak bir araya gelirken sanki eski bir Üsküdar yeniden gösterime giriyor.
Üç yıldan bu yana Üsküdar’daki mekanlarında müşterilerine hizmet veren İncirhane’nin sahibi Kerem Ensaroğlu, lise ve üniversite hayatı boyunca farklı otellerin mutfaklarında çalışmış. Bu da ona dünya mutfağını da yakından tanıma fırsatı sağlamış. Ama bunun kendisini mutlu etmediğini anlayınca babalarının da desteğiyle ağabeyiyle beraber İncirhane’yi kurmuşlar. Mekanı da 30 yıldan bu yana antika biriktiren babalarının koleksiyonundan parçalarla süslemişler.
İncirhane’de kahvaltıya tek alternatif salı ve cuma günleri pişen organik kurufasülye. Erzurum’daki köylerinden, hasat oldukça getirdikleriorganik kurufasülyeyi Üsküdar’da müşterilerine sunduklarını söyleyen Ensaroğlu, fasülyelerine de güvendiklerini belirtiyor. Ancak bu menüye yaz aylarında ara verdiklerini, sonbahar hasatını beklediklerinin altını çiziyor.
