|

Hatıratlar bize ne söyler?

Bizde hatırat yazıcılığının ivme kazanmasında Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilme sürecinde yaşananların son derece etkili olduğunu teslim etmek gerekiyor. II. Abdülhamid’in tahta çıktığı 1876’dan Cumhuriyetin kuruluşuna kadar geçen yaklaşık elli yıllık bir dönemden bahsediyoruz.

Cem Sökmen
04:00 - 12/09/2018 Çarşamba
Güncelleme: 18:57 - 11/09/2018 Salı
Yeni Şafak
“Yazılan yeni hatırat kitaplarının sayısı artarken bazı sorunlara da dikkat çekmek gerekiyor. Pek çok yazı türünde olduğu gibi yeni ve farklı meslek grupları merkeze alınarak yazılan hatıratlarda görülen önemli problemlerden biri de yetersiz hazırlık.”
“Yazılan yeni hatırat kitaplarının sayısı artarken bazı sorunlara da dikkat çekmek gerekiyor. Pek çok yazı türünde olduğu gibi yeni ve farklı meslek grupları merkeze alınarak yazılan hatıratlarda görülen önemli problemlerden biri de yetersiz hazırlık.”

2014 yılının ocak ayında kitap yayıncılığına veda edip üniversitede çalışmaya başladığımda okulumuzda iletişimle ilgili programlar henüz kurulma aşamasındaydı. Bu yüzden ilk iletişim derslerini Sivil Havacılık programı öğrencileriyle gerçekleştirdik. İşin merkezinde havacılık olunca, bu alanda çalışmış kişilerin mesleki deneyimlerini yansıttıkları kitaplar olabilir düşüncesiyle araştırmaya koyuldum. Hiçbirinin baskısı olmasa da 1990’lardan bu yana 7-8 adet “Hostes Anıları” başlıklı kitabın yayımlandığını gördüm. 15-20 gün içinde İstanbul’daki çeşitli sahaf dükkânlarından bu kitapları temin ettim. Mesleğin içinden gelen kişilerin deneyimlerini yansıttığı kitaplar içerdiği bilgilerle dersi “temel iletişim”in ötesine taşıdı. Hatırat kitaplarıyla kahvehane araştırmaları sürecinde gelişen ilişkim, üniversitedeki derse bir başka konuda yaptıkları katkıyla daha da güçlendi. Türkiye’de son yıllarda sosyal bilimlerin farklı alanlarında yapılan çalışmalarda “özgünlük sorunu” bu kadar tartışılırken hatırat kitaplarının sunduğu bilgi birikimiyle ilgilenmek bize yardımcı olabilir. Ali Birinci hocanın “vasıtasız beşeri bilgilerin tek kaynağı” olarak ifade ettiği hatıratlar yeni meslek gruplarının ve farklı toplumsal katmanların deneyimlerinin kayda geçirilmesiyle Türkiye’nin sosyal tarihinin yazılmasında önemli rol oynayabilir.

NASIL BAŞLADI, NEREYE GELDİ?

Bizde hatırat yazıcılığının ivme kazanmasında Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilme sürecinde yaşananların son derece etkili olduğunu teslim etmek gerekiyor. II. Abdülhamid’in tahta çıktığı 1876’dan cumhuriyetin kuruluşuna kadar geçen yaklaşık elli yıllık bir dönemden bahsediyoruz. Ama bu elli yılda belki de birkaç asırda yaşanabilecek gelişmeler yaşandı. Yönetim-sistem değişiklikleri ve savaşların alt-üst ettiği siyasal ve toplumsal yapıda bir çatışma zemini oluştu. Böyle bir manzara içinde Abdülhamid devri ricalinden başlayarak, II. Meşrutiyet, tek parti, Demokrat Parti dönemlerinde etkili konumlarda bulunan kişilerin bir kısmı yaşadıklarını kitaplaştırdılar.

Önceliği siyasi tarihin aktörleri almakla birlikte özellikle 1960’lardan itibaren farklı meslek mensuplarının hatıralarını yazmaya başladıklarını görüyoruz. Bu ilk dönemde hatırat yazanların çoğu toplumda belli bir sosyal statü sağlamış kişiler. Siyasetçilerin ve askerlerin yazdığı hatıratların yanına yavaş yavaş diplomat, vali, kaymakam, hâkim, savcı, doktor gibi devlet bürokrasisi ve memur tabakasının parçalarını teşkil eden meslek mensupları da katılmaya başlıyor. Bir yandan da İstanbul ve Ankara’daki eğitim ve basın hayatı çerçeveleri içinde faaliyet gösteren akademisyen, öğretmen, gazeteci ve edebiyatçılar Türkiye’nin kültürel zeminini ve gidişatını anlamak için önemli yorumlar ve ipuçları barındıran eserlere imza attılar.

Ağırlığı siyasi tarih ve edebiyatçı anıları teşkil etmekle birlikte 1980 ve özellikle 1990’lardan itibaren içeriklerde farklılaşma ve çeşitlenme göze çarpmaya başlıyor. Bu yıllardan itibaren siyaset-dışı hatırat kitaplarının sayısının artıyor. Bu artışı 90’larla birlikte Türkiye’nin tarihi ve kültürel birikimine yeni bir yönelişin gelişmesine de bağlayabiliriz. Kimlik, gelenek ve modernlik bağlamında sorulan sorular ister istemez cumhuriyet öncesi dönemin --basit ama düşünce dünyamıza büyük zararlar veren- ikili karşıtlıklardan sıyrılarak değerlendirilmesini ve tartışılmasını sağladı.

HATIRAT OKUMADAN HATIRAT YAZMAK ve DÖNEM DİZİLERİ

Yazılan yeni hatırat kitaplarının sayısı artarken bazı sorunlara da dikkat çekmek gerekiyor. Pek çok yazı türünde olduğu gibi yeni ve farklı meslek grupları merkeze alınarak yazılan hatıratlarda görülen önemli problemlerden biri de yetersiz hazırlık. Sözlü kültürden çok hızlı bir şekilde görsel kültüre geçmenin doğal sonuçları bu yazı türünü de etkiliyor. Hatırat yazanlar hafızalarına fazla güvenerek hem maddi bilgi hatalarına imza atabiliyor hem de daha zengin metinler üretme ihtimalini zayıflatabiliyor. Türkiye’nin son otuz yılında ekranların zihinlerde kurduğu hâkimiyeti göz önünde bulundurursak, özel ve orijinal bir eser bırakmanın zorluğu biraz daha hissediliyor. Hatırat yazan pek çok kişi kendileriyle aynı veya yakın dönemleri anlatan hatırat kitaplarını incelemeye zaman ayırmadıkları için kendi potansiyellerini kitaplarına yansıtmayı başaramıyor. Bir başka hatıratta görecekleri bir “kelime”nin yazdırabileceği “sayfaları” baştan kaybetmiş oluyor. Güncel ve görsel bilgilerle dolu hafızalar, kendi deneyimlerini bugünden etkilenmeden tamamen o günkü şartlar ve anlayış çerçevesinde yazmayı beceremiyorlar. Bu durumun daha somut ve popüler örneği son yıllarda yayınlanan “dönem dizileri”dir. Korunmuş bir mahallemiz bile olmadığı için Türkiye’de dönem dizisi çekmek zordur. Ama yakın tarihe kitaplarla düşülmüş kayıtlara başvurulmuş olsa 2010’lu yıllara ait bakış açıları, kavramlar ve tavır alışlar 1950-60’lı yılları yansıtmaya çalışırken kullanılmaz.

Bütün bu sorunlara rağmen daha geniş cepheli ve serinkanlı bir Türkiye tarihinin yazılabilmesi yolunda hatıratların sağlayabileceği imkânı değerlendirmek gerekir. “Osmanlı-Cumhuriyet kültürel gerilimi” ve 1950’lerden bu yana göç-şehirleşme-kapitalizm ekseninde yaşanan “sosyal değişme” etrafında gelişen sorular genellemeleri modifiye ederek tekrarlamak yerine özel ayrıntıların etkilerini yerli yerine oturtmak çabasıyla cevaplandırılabilir.

#Osmanlı tarihi
#II. Abdülhamid
#Cumhuriyet
#Kitap eki
6 yıl önce