|

Fuat Sezgin’in mirası

30 Haziran 2018’de 94 yaşında İstanbul’da vefat eden dünyaca ünlü İslam Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin’in ilimle geçen hayatını ve kaleme aldığı dev eserleri, onunla tanışıp çalışma fırsatı yakalayan genç bilim tarihçisi Hüseyin Şen Yeni Şafak Kitap için yazdı.

Yeni Şafak ve
04:00 - 11/07/2018 Çarşamba
Güncelleme: 09:53 - 11/07/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
Prof. Dr. Fuat Sezgin
Prof. Dr. Fuat Sezgin
HÜSEYİN ŞEN

30 Haziran pazartesi günü, Prof. Dr. Fuat Sezgin’in yaklaşık bir asırlık ilimle dolu bir ömürden sonra Hakkın rahmetine kavuşmasıyla, adeta bir çağ kapandı. Ama Sezgin ardında yeni çağlara yetecek kadar dev bir miras bıraktı. Bu yazımda bilim tarihi kariyerimin içinde daimi bir etken olan Fuat Sezgin’e biraz kişisel penceremden bakıp yakinen tanıma ve çalışma fırsatı bulduğum Hoca ile alakalı hatıralarımdan yola çıkarak onun şahsi ve ilmi bir portresini çizmeye çalışacağım.

Bundan tam 14 yıl önce, aslen bir uçak ve uzay mühendisi olarak bilim tarihine yeni ilgi duymaya başladığım dönemde Fuat Hoca ve Frankfurt’taki enstitüsünün varlığından ilk defa haberdar olduğumda çok büyük bir heyecan hissetmiş, birkaç arkadaş ile derhal Frankfurt’a bir şehir gezisi planlamıştık. Fuat Hoca’yı bir randevu talebiyle aradığımda büyük ısrarıma rağmen sadece 15 dakikalık bir randevu alabilmiştim. Almanya’da bir noel tatili gününe gelen ziyaret gününde, koskoca enstitü boştu ama Fuat Hoca masasının başında çalışıyordu. Kısa bir nezaket tanışmasından sonra bizi koleksiyonu görmemiz için enstitünün alt katlarındaki odaları gezmeye başladık. Yazmaların tozlu sayfalarında gizli kalmış ve odalar dolusu birbirinden ilginç o icatları görünce adeta büyülenmiştim.

Ziyarete gitmeden önce, enstitünün websitesinde Fuat Hocanın ürettiği bilimsel aletler hakkında bulunan bilgileri detaylı bir şekilde incelemiştim. Fuat Hoca aletleri daha tanıtmaya fırsat bulmadan ben isimlerini heyecanla söyleyince bana “Hayret, siz bunları nerden biliyorsunuz?” diyerek şaşırdığı ifade etmiş, bilim tarihine ve çalışmalarına göstermiş olduğum bu ilgiden mutlu olmuştu.

HER SENE BİR DİL!

Bu gezinin akabinde ise bana zar zor verdiği 15 dakikalık randevu hakkında fikrini değiştirmiş ve tekrar ofisine geçtiğimizde eşi Ursula Hanımı telefonla arayarak “Ursula Hanım ben bugün bir saat kadar gecikeceğim, burada bilim tarihine çok meraklı bir Türk genci var” demişti. Hocanın, bir Türk gencinin İslam bilim tarihine ve çalışmalarına ilgi duymasından mutlu olması beni çok etkilemişti. Yaklaşık bir saatlik bu ilk enstitü ziyaretinden sonra büyülenerek ayrıldığım bu mekândan ilginç hatıralar haricinde bir de hocanın bana hediye ettiği toplam 1000 sayfalık, 5 ciltlik Almanca “İslam’da Bilim ve Teknik” kataloğu ile ayrılmıştım. Enstitüdeki bütün aletlerin bir kataloğu hüviyetinde olan bu eseri, o gece uyumadan saatlerce karıştırmış, böylesine renkli ve kapsayıcı bir bilimsel gelenekten nasıl bu kadar mahrum kalabildiğimizi düşünerek hayıflanmıştım.

Fuat Hoca ile tekrar karşılaşmamız bir sonraki sene bir bilim tarihi öğrencisi olarak olmuştu. Utrecht Üniversitesi Bilim Tarihi bölümünde mastıra başladığımda, bölümde ders veren hocalardan birisi olan Prof. Dr. Jan Hogendijk, Fuat Hoca’yı birlikte ziyaret etmeyi teklif etmişti. Fuat Hoca’yla 80’li yıllardan beri tanışan ve dünyanın önde gelen İslam matematik ve astronomi tarihi uzmanlarından Prof. Hogendijk, Fuat Hoca’nın enstitüsünü her sene mutlaka birkaç kez ziyaret ediyordu. Fuat Hoca, bu sefer beni bir bilim tarihi öğrencisi olarak görünce çok mutlu olmuş ve birçok kişiye verdiği tavsiyesini bana da tekrarlamıştı: “Bundan sonra her sene bir dil öğreneceksin!”. Ve yine, geçen seferki gibi, Fuat Hoca’nın enstitüsünden büyük bir kitap koleksiyonu ile ayrılmıştım. Hoca gerçekten çok bonkör bir insandı. Enstitü’de onun yayınlamış olduğu 1200 ciltten -satışta olanlarından- ne zaman birkaç tane satın almak istesem, bana asla para ödetmez, bütün ısrarlarıma rağmen hediye ederdi.

FUAT HOCAYLA BİRLİKTE ÇALIŞMAK

2007’de Hogendijk hocamla yine bir enstitü ziyaretinde, orada Fuat Sezgin’i yeni bir müze projesi kapsamında ziyarete gelen bir TÜBİTAK delegasyonu ile karşılaşıp tanışmıştım. Bu tanışmanın neticesinde de, Fuat Hoca’nın tavsiyesi üzerine TÜBİTAK tarafından Gülhane Parkı’nda açılan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nin kuruluşunda içerik uzmanı olarak çalışmak üzere davet edilmiştim. Cevaben bu daveti memnuniyetle kabul etmiş ve yaklaşık 6 ay kadar çalıştığım projede, bir müzenin temelden kuruluşunu müşahede etmiştim. İstanbul’un en gözde mekânlarından birisi olan Gülhane’de çalışmak, o sene inanılmaz sıcak bir yaz olmasına rağmen, gerçekten hayatımda yaşadığım en güzel deneyimlerden birisiydi. Fuat Hoca her iki hafta da bir, hafta sonları Almanya’dan İstanbul’a geliyor ve müzenin kuruluşunu yakinen takip ederek gerekli gördüğü yerlerde müdahele ediyordu. Çok farklı bir nesil ve klasik bir ekoldan olan Fuat Hoca ile daha yenilikçi, modern yaklaşımları benimseyen genç mimar ve tasarımcıların görüş ayrılıklarını müşahede etmek benim için son derece ilginç bir deneyimdi. Fuat Hoca yürüyen bir kütüphane olduğu kadar yaşayan bir tarihti. Yetiştiği ve uzun yıllar çalıştığı o ortamın disiplinli çalışma kültürünü temsil ediyordu. Şüphesiz hayatta elde ettiği başarılarının birçoğunu borçlu olduğu, görüşlerindeki sonsuz kararlılığı ve Alman usûlü disiplini, onunla ortak çalışmayı, özellikle genç nesiller için, kolay kılmıyordu. Ama bütün zorluklara rağmen böyle bir projede yer almak ve Fuat Hoca gibi sembol ve kıymetli bir şahsiyetle birlikte çalışmak benim için çok değerli bir tecrübeydi.

Bu projeden sonraki enstitü ziyaretlerimde “Ooo bizim kayıp oğul gelmiş” diyerek beni karşılaması da şüphesiz hocayla birlikte çalışmamızın getirdiği samimiyetin eseriydi. Hocayı artık bir doktora öğrencisi olarak ziyaret etmem ve özellikle meşhur Osmanlı mucidi ve astronomu Takiyüddin’i çalışıyor olmam onu ziyadesiyle mutlu etmişti.

Hocayı enstitüsünde en son 2016 yılının Aralık ayında eşim Nihal ve o zaman 6 aylık olan oğlum Ertuğrul ile birlikte ziyaret etmiştim. Eşime ve oğluma büyük bir teveccüh göstererek onlara ayrı ayrı kitaplar hediye etmişti. Bol bol konuşma ve sohbet etme fırsatı bulduğumuz bu ziyaret esnasında bana Gülhane’de kendi adına kurulan bilim tarihi kütüphanesinden bahsetmiş ve ne kadar mutlu olduğunu şöyle ifade etmişti: “Bu benim en büyük rüyamdı, çok şükür artık gerçekleşiyor, çok mutluyum!” Yarım asrı aşkın bir zaman ihmal edilmiş olan bu değerli araştırmacımızın artık hak ettiği ilgiyi görüyor olması gerçekten de mutluluk vericiydi.

SEZGİN’İN MİRASI

Biz ülke olarak Fuat Sezgin’i geç keşfettik. Bu keşfi büyük ölçüde sayın Cumhurbaşkanımız Fuat Sezgin’e karşı 10 yılı aşkın bir süredir gösterdiği özel ilgi ve alakaya borçluyuz. Cumhurbaşkanımızın henüz başbakanken bizzat verdiği talimat üzerine Gülhane’de kurulan ve bizzat kuruluşunda görev aldığım müze Fuat Hoca’ya -geç de olsa- yapılan iade-i itibarın başlangıcı oldu. Akabinde Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı’nın kurulması ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde Bilim Tarihi Bölümü’nün açılması gibi önemli gelişmeler yaşandı. Bütün bunlar Türkiye çapında belediyeler tarafından İslam bilim tarihi konusunda başka müze ve sergilerin açılmasında etkili ve teşvik edici bir faktör oldu. Ülkemizde İslam bilim tarihi çalışmaları konusunda güzel gelişmeler yaşanıyor, ama hala olmamız gereken yerde değiliz.

Fuat Hoca’yı bütün dünyaya tanıtan en önemli çalışması, Almanca olarak kaleme aldığı Geschichte des Arabischen Schrifttums başlıklı 17 ciltlik eserdir. Şarkiyatçılar arasında kısaca GAS olarak bilinen bu eser şarkiyat çalışmalarında bir başyapıttır. Yaklaşık olarak Hicri 430 yılına kadar giden bu eserde, konulara göre İslam medeniyetinde o konuyla alakalı başka dillerden tercüme edilmiş veya özgün olarak yazılmış eserlerden ve müelliflerinden bahsediliyor, ayrıca, eserlerin dünyada hangi yazma kütüphanelerinde nüshalarının mevcut olduğu ve bunların künyelerini veriyor. Çok daha önce Alman oryantalist Brockelmann’ın Geschichte der Arabischen Litteratur başlıklı eserine bir zeyl olması hedeflenen ama sonuçta çok daha fazlası olan bu eser şüphesiz bir araştırmacının tek başına yazabileceklerinin sınırlarını adeta zorluyor. İnsan gerçekten düşünmeden edemiyor: Yakın tarihimizde bu kadar cilde sahip, dünya çapında bu kadar tanınan bir başyapıt yazmış olan bir ikinci bilim adamımız var mıdır?


İSLAM BİLİM GELENEĞİNİN ZENGİNLİĞİ

Bu eser haricinde Fuat Hocanın diğer önemli bir katkısı 19. ve 20 yüzyıllarda farklı dillerde yayınlamış olan yüzlerce makaleyi, ki bunların çoğunu temin etmek çok zor, farklı alan ve konulara göre tasnif ederek ciltler halinde yayınlamış olmasıdır. Örneğin “Matematik ve Astronomi” mavi cilt kapaklı bir seri olup bu alanda yayınlanan temel makale ve kitapların tekrar basımlarından oluşmaktadır. Bunun gibi “Doğa bilimleri”, “Tıp” ve “Coğrafya” gibi farklı seriler de bulunmaktadır.

Fuat Sezgin’in, tekrar basımlar haricinde bir de tıpkıbasımlar serisi var ki, bu seri de ulaşılması zor olan önemli yazmaların tıpkıbasımlarından oluşmaktadır. Artık günümüzde yazmaların dijital kopyalarına ulaşmak çok kolay ama 5-10 sene öncesine kadar bir yazmanın görsellerini temin etmek çok zahmetli ve zor bir işti ve Fuat Hoca’nın bu tıpkıbasımları çok büyük bir hizmetti.

Son olarak, Fuat Hoca’nın alana önemli katkıları arasında icatların tekrar yapımlarını sayabiliriz. O gerek daha önce yayınlanmış makale ve eserlerdeki tarif ve çizimlerden yola çıkarak gerek kendi araştırmaları neticesinde İslami bilimsel eserlerde tarifi ve çizimleri geçen alet ve icadın tekrar yapımlarını ürettirmiştir. Böylelikle büyük bir koleksiyon oluşturarak İslam medeniyetinde bilim geleneğinin zenginliğini etkileyici ve ikna edici bir şekilde ortaya koymuştur.

Fuat Sezgin, bizlere bıraktığı dev miras ile ismini yıldızlara yazdırdı. Ve bize ne mutlu ki, Fuat Hoca’nın bu dev mirası hem Gülhane’deki İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nde hem de yeni kurulan Prof. Dr. Fuat Sezgin Bilim Tarihi Kütüphanesi’nde meşaleyi ondan devralacak genç araştırmacıların hizmetinde.

Mazisi olmayanın âtisi olmaz demişti milli şâirimiz. Artık bilim tarihi alanında dev bir mazimiz var, şimdi sıra âtîyi yakalamakta!

#Fuat Sezgin
6 yıl önce