|

Felsefi sistemi taçlandıran Hakimiyet

Hilmi Ziya Ülken’in biyografilerinde rastlanan fakat yayımlanmayan eseri Hakimiyet, yıllar sonra günyüzüne çıktı. Ali Utku tarafından hazırlanan eser, Ülken’in felsefi sistemini taçlandıran bir siyaset felsefesi metni. Utku, “Yakın dönem düşünce tarihimizde böylesine özgün, kapsamlı ve bütünlüklü bir siyaset teorisi yok” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 8/08/2018 Çarşamba
Güncelleme: 04:30 - 8/08/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
Ali Utku
Ali Utku

Türk düşünce tarihinin köşetaşlarından biri olan Hilmi Ziya Ülken, aynı zamanda yazın tarihimizin en üretken kalemlerinden… Yazı hayatına başladığı 1918’den 1974’teki vefatına kadar yarım asrı aşan süre içerisinde başta felsefe, psikoloji ve sosyoloji olmak üzere çok farklı alanlarda eser veren, Türkçe, Fransızca pek çok kitaba imza atmış bir yazar. Aşk Ahlakı, İnsani Vatanperverlik, Millet ve Tarih Şuuru, Ahlak, İslam Düşüncesi gibi eserleriyle dönemini derinden etkileyen Ülken’in felsefi sistemini taçlandıran Hâkimiyet adlı son kitabı ilk defa okuruyla buluşuyor. Yazarın kendisi tarafından hazırlanan biyografilerinde ve vefatından günümüze hazırlanan bibliyografik çalışmalarda zikredildiği halde yayımlanmayan eserlerinden ilki olan Hakimiyet’i Ali Utku ile konuştuk…

Öncelikle Hâkimiyet’in yayımlanma süreci nasıl oldu? Serüvenini paylaşabilir misiniz?

Hâkimiyet, Hilmi Ziya Ülken’in ailesi ve yakın çevresi için bilinmeyen, kayıp ya da unutulmuş bir metin değil. Hilmi Ziya Hoca’nın bizzat kendisi tarafından kaleme alınmış biyografilerde ve vefatından günümüze hazırlanan bibliyografik çalışmalarda ismi zikredilen, terekesinde uzunca bir süre bekledikten sonra okuruna kavuşmuş, yayınlanması için geç karar verilmiş bir eser. Felsefeye Giriş’in 1958 tarihli ikinci cildinde, Aşk Ahlâkı’nın 1971 baskısında Hâkimiyet adlı bir eserin yazıldığını açıkça ifade eden göndermeler de var. Üstelik tamamlanmış, son şekli verilmiş bir eser de değil. Eşi Hatice Ülken “Ölümünden 20 dakika evvel ‘Hatice ayaklarımı giydir, beni eve götür, Hâkimiyet’i bitireyim’ demişti. Maalesef bitiremedi” diyor. Kızı Gülseren Hanım, eserin müsveddelerini içeren defterlerin, Hilmi Ziya’nın sağlığında “yangında ilk kurtarılacaklar” dediği bir çanta içinde muhafaza edildiğini belirtiyor. Talebelerinden de son yıllarında kendisinden Hâkimiyet Felsefesi adlı bir eser kaleme aldığını işitenler var. Her büyük yazar gibi, arkasında yayınlanmış yetmişin üzerinde kitap, bin üç yüzün üzerinde makale bırakan Ülken’in terekesi de problem oluşturuyor. Kızı Gülseren Ülken Hanım’ın –hatta Ülken Yayınları’nı kurarak– Hoca’nın eserlerini yayınlama çabası içinde olduğunu biliyoruz. Bırakalım genel okur kitlesini, ders kitabı olarak yeni baskılara ihtiyaç duyan Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, İslâm Düşüncesi, İslâm Felsefesi gibi bir kısmı artık klasikleşmiş eserler yeni basımları beklerken Arap harfleriyle yazılmış, yazarı tarafından son şekline kavuşturulmamış bir eserin yayınlanmasına karar verme güçlüğü. Nihayet Doğu Batı Yayınları ile bütün eserlerinin yayınlanması yönünde çıkılan yeni yolda alınmış bir karar.

Hâkimiyet’te basıl bir tablo çıkıyor karşımıza? Ne söylüyor bize Hilmi Ziya Ülken?

Hâkimiyet Hilmi Ziya Ülken’in felsefi sistemini taçlandıran bir siyaset felsefesi metni. Açık söylemek gerekirse yakın dönem düşünce tarihimizde böylesine özgün, kapsamlı ve bütünlüklü bir siyaset teorisi yok. Üstelik metin soyut, teorik bir düzlemde yürüyüp kalmıyor. Yakın dönem düşünce hayatımızın genel temayülüne uyarak “felsefeye ilk defa cemiyet meselesiyle girmiş” ve “felsefe meselelerinin başına daima aksiyon ve ahlâk meselesini koymuş” bir Türk düşünürünün çağının sorunları karşısında açık siyasi tavır alışı ile karşı karşıyayız. Çok temelde esere ismini veren “hâkimiyet” ve “tahakküm” (yani “zorlama hâkimiyet”) kavramlarının felsefi, antropolojik, sosyolojik ve tarihsel bir incelemesi. İptidai kavimlerden modern toplumlara bütün hâkimiyet ve tahakküm biçimlerini “iş organizasyonu” üzerinden analiz eden Ülken, modern hâkimiyet şekli olarak demokrasinin, hürriyet-eşitlik dikotomisi bağlamında iki ayrı yönde yeni tahakküm şekillerine doğru geliştiğini söylüyor: Hürriyetçi demokrasiyi savunan kutup, kapitalist iş organizasyonuyla başlıca Birleşik Amerika’nın tahakkümü şeklini almıştır. Eşitlikçi demokrasiyi savunan kutup, sosyalist iş organizasyonuyla Sovyet Rusya ve Çin’in tahakkümü şeklini almıştır. Ülken’in muhatabı olduğu dünya bu iki tahakküm şekli arasında parçalanmış durumdadır. Geleceğin hâkimiyet şeklinin hürriyet-eşitlik dengesini kuracak olan “Mertebeler Devleti”nde gerçekleşeceğini öne süren Ülken, “yarınki insanlığın emperyalist tahakkümlere değil, kültürler, milletler bağımsızlığına dayanan bir konfederatif dünya devletine doğru gitmesini sağlayacak” bir “kültürler hümanizmi”ne yaslanıyor.

Yazarın Hakimiyet’in temel tezlerini 1931 yılında Aşk Ahlakı’nda ortaya koyduğunu söylüyorsunuz. İki çalışma bağlamında baktığımızda ne tür emareler göze çarpıyor, biraz açabilir misiniz?

Aşk Ahlakı’nın, kitapta sadece ilkesel düzeyde değinilen, anlaşılan o ki ele alınması Hâkimiyet’e ertelenen siyasi bir cephesi var. Aslında Hâkimiyet’te ele alınacak konularda temel öncüller ortaya konuluyor. Aşk Ahlâkı bir çoklukta birlik ahlâkı’dır, bir mertebeler ahlâkı’dır ve zorunlu olarak mertebeler cemiyeti ve mertebeler devleti’yle sonuçlanır örneğin. Aşk Ahlâkı da birdenbire yazılan bir eser değil. İmparatorluğun dağılışı ve Cumhuriyet’in kuruluşu yıllarının, kuşağından bütün entelektüelleri olduğu kadar Hilmi Ziya’yı da “Ne yapmalı?” sorusu üzerine düşünmeye sevk ettiğini, Aşk Ahlâkı’nın genç “ahlâk ve aksiyon” adamının bu soruya verdiği “inkılapçı” bir cevap olduğunu biliyoruz. Hâkimiyet’i bu erken projenin bir devamı olarak görmek, aradan geçen zamanı kariyerindeki tekâmülle birlikte okumak gerekir.


BİR SİSTEM ARAYIŞI İÇİNDE
Hilmi Ziya Ülken’in ölümünden 20 dakika önce eşine “Beni eve götür, Hakimiyet’i bitireyim” dediğini dile getirmiştiniz. Yazarın külliyatı içinde bu eserin yeri nedir sizce? Aynı zamanda diğer eserlerinden ayrıştığı noktalar neler?

Her ne kadar kariyerinin başında ahlakla yola koyuluyorsa da aslında Ülken bir felsefi sistem arayışı içinde. Bilgi, varlık, ahlâk ve siyasette bütünlüklü bir öğreti peşinde ve bunu başarıyor. Kendi ifadesiyle, çoklukta birlik ve bütünlük arayan totalist-monist bir felsefe. Tabiat, insan, tarih ve toplumun kriz durumlarından ritimlerle kurtulduğu, sonlu varlıkların sonsuza doğru açılışını, oluşunu, evrimini savunan, varlık ve değer mertebelerinden mertebeler ahlâkına, mertebeler toplumuna ve mertebeler devletine yürüyen bir felsefe. Yani Hâkimiyet ilk emareleri Ülken için 20’li yaşlarında, 1920’lerde zuhur eden ve bir ömür süren bir kaygının adı. Diğer metinlerinde belli bağlamlarda ve belli açılardan ele aldığı siyaset meselesini Hâkimiyet’te bütünlüklü ve sistemli bir teoriyle ele alıyor.

Hakimiyet’in üç beş yıllık akademik bir çalışma olmadığını, yarım asırlık bir fikri kaygının zamanla ete kemiğe bürünmesi ve giderek yerine oturması olarak nitelendiriyorsunuz. Sizce yazımı neden gecikmiş?

Bu soru yakın çevresi tarafından kendisine sorulduğunda iki ciddi sebebe işaret ediyor. Birincisi öncelikler meselesi. Üniversitede verdiği dersler için felsefe, sosyoloji, ahlâk, mantık, estetik, düşünce tarihleri, psikopatoloji, İslâm düşüncesi, İslâm felsefesi vb. eğitime yönelik birçok kitabı yazmak zorunda olması. Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi kitabının “Türk Düşüncesi Nereye Gidiyor?” başlıklı son iki sayfasında sunduğu tabloya bakılırsa, Türkiye’de felsefe ve sosyoloji başta olmak üzere ilgilendiği alanlarda kütüphanelerimizin raflarına Ülken’in yaptığı ciddi katkı daha iyi anlaşılır. İkincisi, ömrüne tekabül eden Türkiye Cumhuriyeti tarihinin çalkantıları meselesi. Siyasi polemik ve çatışmalardan uzak durma kaygısı yahut temkinlilik. Bu gecikmede Marksizm ve yerli solla, ama aynı zamanda diğer kalburüstü muhalif projelerle, yani ona sonradan saygı gösterseler de İslâmcılarla ve milliyetçilerle, onların nezdinde çok daha rağbet gören Necip Fazıl, Cemil Meriç gibi kişilerle mesafesinin, hatta alttan alta husumetinin de rol oynadığı, ağır saldırıların, dışlamaların zaten bir tarz inzivaya temayüllü mizacını daha da pekiştirdiği söylenebilir. 60’larından sonra Ülken hayli yalnız bir adam. Son olarak, Aşk Ahlakı’nda yer alan “Gerçek bir siyaset total gerçekliğin bilgisine dayanmalıdır” gibi ilginç bir cümleyi hatırlatarak bu gecikmeyi felsefesinin sentezci karakterinden kaynaklanan tedriciyetle de ilişkilendirebiliriz.

Hâkimiyet’in bugün için önemi nedir sizce?

Referansları şaşırtacak derecede geniş alanlara yayılan, doğrudan siyaseti nerdeyse hiç izlemeyen, liberal veya dikta tüm rejimleri acımasız şekilde eleştiren, alaturka veya şablon çözümlere yüz vermeyen, ucuza, hazır-düşünceye, aktarmacılığa kaçmayan, teorik, soyut, özgün bir siyaset felsefesi metni. Dünya gerçekliği karşısında olduğu kadar Türk modernleşmesi için de bir eleştirel teori, bir siyasi model sunma çabası olarak okunabilir.


#Hilmi Ziya Ülken
6 yıl önce