|

Eylem aşkı

Nuri Pakdil, öç almayı, şahsi bir eylemden çok, tüm insanlığın haksızlıklara karşı çıkmasının bir gereği olarak görür: “Sorumluluğun yaygınlaşması alınyazımızı kamulaştırdı. Ceza hepimize ait: bildiğim herşeyden sorumlu olmasam, nasıl hak edebilirim yaşamayı?” diyerek, eylemin kuşatıcılığına ve yükümlü olduğumuz sorumluluğa dikkatimizi çeker. O, tüm insanlığın haksızlıklara karşı çıkmasını ister.

Yeni Şafak ve
04:00 - 14/02/2018 Çarşamba
Güncelleme: 06:45 - 14/02/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
Kasabanın tek kalaycısı Yakup Usta
Kasabanın tek kalaycısı Yakup Usta
ARİF AY

ÖÇ*

Kalay erimiş ya kolları bir yay

Fıslasan beş kıtada koşacak tay

Çocukluğumun gizemli mekânlarından biri de kasabamızdaki kalaycı dükkanıydı. Yılda bir kez evdeki bakır leğenler, kazanlar, tencereler, sahanlar, ibrikler, güğümler toplanır kalaylatmak için kasabaya kalaycıya götürülürdü.

Bakırcılar çarşısının bitişiğindeki, kasabanın tek kalaycısı Yakup Usta’nın dükkânına sabah erkenden varmamız gerekirdi. İlk sırayı almazsak kapların kalaylanması bir sonraki haftaya kalabilirdi.

BİR DAVA ADAMI NASIL YETİŞİR

Uzakdoğunun gizemli ayin mekanlarını çağrıştıran, dumanın, ıslaklığın, buharın, sıcaklığın, nişadır kokusunun birbirine karıştığı bir yer, Yakup Usta’nın kalaycı dükkânı. Bir köşede kalaycı çırağı genç, duvara çakılmış iki kazıktan tutarak, içine ince kum serpilmiş leğeni, kalçasını sağa sola çevirerek ayaklarıyla temizlemeye çalışırken, dükkanın orta yerinde bir setin üzerinde, körüğün püskürttüğü hava ile harlanan ateşin maviye, kızıla çalan alevinde, Yakup Usta kıskaçla tuttuğu koca bir güğümü döndüre döndüre kıpkırmızı hale getirir. Bu işleme kalaycılıkta “tavlama” dendiğini çok sonraları öğrendim.Tavlanan ve ince kumla el ya da ayakla temizlenen kapların ezik büzük yerleri varsa, çekiç veya tokmakla düzeltilir. Sonra tekrar ateş üzerine alınarak tavına getirilen kaplara çubuk şeklindeki kalay sürülür. Kabın sıcaklığıyla eriyik haline gelen kalay, nişadır tozu ile birlikte kalaycı pamuğuyla kapların içine ve dışına sıvanır. Bu işlem, kap, kor ateşin üstündeyken yapıldığı için kalaycı kıvrak olmak zorundadır. Bir eliyle maşa yardımıyla kabı tutarken, öteki eliyle kalay ve nişadır tozunu avucunun içindeki pamukla kabın yüzeyine sürer. Kısaca anlatmaya çalıştığımız kalay işlemi bundan ibaret. Şimdi, burdan hareketle beyiti yorumlamaya çalışacağız.

“Tüm yeryüzünde, şeytana boyun eğmişliği ateşe tuta tuta çekip çıkaracaksınız insanın yazgısından.” (Bir Yazarın Notları III, s.11) diyen Nuri Pakdil, yukarıdaki beyitte bir eylem adamının, bir dava adamının yetişmesi için hangi süreçlerden geçmesi gerektiğine dair ipuçları verir. “Ateşi taşımak : yaşamak” (Arap Saati, s.37), “Ateşlenmemiş roketlerini bekleyen bir uzay içimiz” (Korku, s.33) derken de, “Mağrur tavırlarla tavlanır direnişin hası” derken de bir arınmayı, pişmeyi, yenilenmeyi ima eder.

“Öç” yapılan bir haksızlığı karşılıksız bırakmamak, bedelini ödetmek, hesabını sormak ve hakkı savunmaktır. “Öç”ün İslâm hukukundaki karşılığı “kısas”tır. Yalın anlamı, aynıyla karşılık vermektir. Kavram olarak ise suç işleyen birinin, aynı cinsten bir cezayla cezalandırılmasıdır. Muhammed Esed, “kısas”ı ‘adil karşılık’ olarak adlandırır. Kur’an Mesajı’nda : “Ey derin kavrayış sahipleri adil karşılık (kuralın)da sizin için hayat vardır, böylece belki Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursunuz.” (2/179) şeklinde ifade edilir. Bu buyruğun, kötülük yapanın, yaptığı kötülüğün yanına kâr kalmayacağının bilinmesinden dolayı, suç işlemeye meyilli olanlar üzerinde caydırıcı bir etkisi olduğu muhakkaktır. Öte yandan, insanın canının, malının, ırzının ve şerefinin koruma altında olduğuna dair de bir güvencedir. Nuri Pakdil bunu daha kuşatıcı ve daha derinlikli bir vurguyla şöyle dile getirir: “Yaşama hakkı, Vahiy Öğreti’nin özünü oluşturur. Bu nedenle Vahiy Öğreti, tüm toplumsal yapılanmaların dönüştürülmesinde tek güç etmenidir. (Arap Saati, s.13)

BEŞ KITADA ADALET

Muhammed Esed, sözkonusu mealinde şu notu da düşer: “Yani, ‘sizin için toplum olarak, bir koruma vardır; böylece Allah’ın dilediği şekilde emniyet içinde yaşarsınız.’ O halde kısas’ın amacı intikam almak değil, toplumun korunmasıdır.” (Kur’an Mesajı cilt I, s.50) Kısas konusu İslâm hukukunun önemli konularından biridir. Konunun uzmanı olmadığımız için bu kadarcık bilgiyle yetiniyoruz.

Nuri Pakdil, öç almayı, şahsi bir eylemden çok, tüm insanlığın haksızlıklara karşı çıkmasının bir gereği olarak görür: “Sorumluluğun yaygınlaşması alınyazımızı kamulaştırdı. Ceza hepimize ait: bildiğim herşeyden sorumlu olmasam, nasıl hak edebilirim yaşamayı?” (Klas Duruş, s.15) diyerek, eylemin kuşatıcılığına ve yükümlü olduğumuz sorumluluğa dikkatimizi çeker. O, tüm insanlığın haksızlıklara karşı çıkmasını ister.

Geçmişten günümüze yeryüzünde pekçok haksızlık yapılagelmiştir. Sözgelimi, Amerika Kıtası’nın keşfiyle oradaki yerliler Avrupa’dan giden barbarlarca vahşice katledilmişlerdir. Ardından koca bir Afrika Kıtası sömürülmüş ve insanları köle olarak alınıp satılmıştır. Sanayi devrimiyle birlikte Batı, Ortadoğu’yu nasıl sömüreceğinin planlarını yapmış ve büyük devletimizi elbirliğiyle yıkarak emellerini gerçekleştirmiştir. İngilizler yıllarca Hindistan’ı, Fransızlar Cezayir’i, Ruslar Asya’yı sömürmüşlerdir.

Bütün bunların öcünün alınması gerekmez mi? Afrikalıların, Filistinlilerin ve tüm İslam coğrafyasının maruz kaldığı zulümlerin, kıyımların hesabı sorulmasın mı? Nuri Pakdil, yüzyıl öncesinde olduğu gibi beş kıtada adaleti tesis edecek, yapılanların hesabını soracak eylemcileri işaret eder yukardaki beyitte. “Fıslayınca beş kıtada koşacak tay” gibi “Ümmet Şövalyeliği gerekli dünyaya” der. (Ateş Hattında Harf Müfrezeleri, s.75)

Böyle bir eylemcinin, böyle bir dava adamının yetişmesi için tıpkı kalaylanan kapların geçtiği aşamalara benzer bir oluşum sürecine ihtiyaç vardır. Öncelikle kirlerinden arınmalı insan. Çile ocaklarında pişmeli. İçinde öyle bir eylem ateşi taşımalı ki, tıpkı kalayın ateşteki kapta erimesi gibi imanı onu yerinde durdurmamalı. Kalaylanmış kaplar gibi içi dışı bir olmalı. Kendini bir tay gibi dinç ve çevik hissetmeli. Vakti saati geldiğinde de bir ok gibi hedefe yönelmeli.

Beyitte geçen tay bize göre bir devrimcinin, bir dava adamının atikliğini, pratikliğini, dinçliğini ve kıvraklığını simgeler. Kalay ise imanın ve o imanla oluşan bilincin, her dem yeni olmanın, eylem aşkının ve “Yaşamak, BİR İNANÇ UĞRUNA yaşamak gerekiyor”un karşılığıdır.

*Osmanlı Simitçiler Kasidesi - 26

#Nuri Pakdil
#Osmanlı Simitçiler Kasidesi
6 yıl önce