|

Evini kaybeden kültürünü de kaybeder

İskandinavya'nın Wirginia Woolf'u olarak nitelenen Josefina Klougart, "İkimizden Biri Uyuyor" adlı romanında "ev" kavramını sorguluyor. Danimarkalı yazar, "Bir evi kaybettiğinizde insanları ve kültürü de kaybediyorsunuz. Eğer yaşadığınız toplum değişirse siz de birisini kaybetmiş gibi olursunuz" diyor.

Yeni Şafak ve
16:41 - 9/08/2017 Çarşamba
Güncelleme: 16:43 - 9/08/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Josefina Klougart
Josefina Klougart

“Gitmek ve arkada bırakılmak ile ilgili bir roman; hüznün gerekliliğine işaret eden bir ilişkinin öyküsü. Kayıp, evsizlik, ve ışıkla ilgili bir eser.” Danimarkalı yazar Josefina Klougart işte bu sözlerle özetliyor son romanı İkimizden Biri Uyuyor’u... İskandinavya’nın Woolf’u olarak nitelenen genç yazar, romanında “ev” kavramını sorguluyor. Kitabın ana karakteri, sevdiği kişiyle yolları ayrılan genç kadın, roman boyunca hem evin hem de bir dünyaya ait hissetmenin ne demek olduğunu irdeliyor. Klougart’ın hikayesi şiirsel anlatımıyla daha da vurucu hale geliyor. Türkiye’ye gelen yazar ile buluştuk. Hem romandan hem edebiyattan konuştuk...


 Ev konusu bu romanın temelini oluşturuyor diyebiliriz. Çok özel gibi görünse de aslında bugün hepimizi ilgilendiren bir mesele bu. Ev, doğduğunuz yer, yaşadığınız dünya, çevremiz... Hepsi hakkında kitapta bir şeyler bulmak mümkün. Sizi yola çıkaran şey neydi?

Şairler, romancılar beni hep çok etkilemiştir. Aynı zamanda dilin nasıl olduğu da... Dile yönelik büyük bir sevgim var. Ayrıca dili başka bir bilgi elde etmek için nasıl kullanacağımızı merak ediyorum. O yüzden her seferinde yeni bir dil ya da farklı bir anlatım biçimi bulabilir miyim diye yazmaya başlıyorum. O dilin kendi sesini dinlemeye başlıyorum. Daha sonra onun içindekini duymaya başlıyor ve anlatıyorum. O yüzden bu kelimelerle başlamak istedim.

HER ACININ İÇİNDE

DEĞİŞMEYEN ŞEYLER VAR

 Roman ve içinde barındırdığı ikili ilişkiler, yalnızlık, mutsuzluk konuları yoğun bir şekilde okura geçiyor. Bu kavramların sizdeki önemi nedir?

Dünyada bir ev bulmak, dünyayı bir ev olarak adlandırmak, insanın aşık olması, sevmesi ve sevilmesi gerekiyor. İnsan ancak böyle bir aidiyet hissedebilir. Bu hikayede de bir kadın var karşımızda. Sevdiği kişiden ayrılmış ve kocaman bir hayal kırıklığı içinde. Kendini dünyaya ait hissetmiyor ve bu yüzden çocukluğuna dönüp eski zamanları yaşamak istiyor. Bunu yazarken şunu iyice anladım, küçükken sevdiğiniz yerler sevdiğiniz insanlar kadar önemli. Evde hissetme konusu aynı zamanda coğrafi bir şey. Dolayısıyla toplumu da içinde barındırıyor. Toplumun kendi ilişkiler bütününü, çalışma şeklini... O yeri kaybettiğinizde insanları ve kültürü de kaybediyorsunuz. Eğer bir toplum değişirse siz de birisini kaybetmiş gibi olursunuz. Yas tutarsınız çünkü evsiz hissedersiniz. Ama bu yalnızlık aynı zamanda bir fırsattır. Çünkü değişebilir ve yeni şeylere başlayabilirsiniz. Bu yüzden de farklı düşünce ve yaşam biçimlerini sağlayacak bir fırsat olarak görebiliriz. Her acının içindeki değişmeyen şeyleri de görmemiz gerekir. Her kayıpta açığa başka bir bilgi çıktığı için bazı şeyleri hiçbir zaman kaybetmezsiniz. Hayal kırıklığına, mutsuzluğa uğrasanız da bazı şeyler değiştiği için içinizdeki sevgiyi hiçbir zaman kaybetmezsiniz.

 Ana karakterimiz sevdiği kişi tarafından terk edilen bir kadın. Tüm yaşadıkları onu sık sık kendi öyküsünün en başına döndürüyor. Bu konu neden önemliydi?

Ana karakter kendi başına acı çekiyor, zorluklardan geçiyor. Aşkını kaybettiği için hayal kırıklığı içinde, dünyaya da öyle bakıyor. Ama bütün kitap boyunca geçirdiği süreç güzellik ve anlamı bulmaya yönelik. Hüsranın içinde hayata dair güzelliğin ve anlamın ne olduğunu bulmaya çalışıyor. Her şey değişirken nasıl yaşar ve kendin olursun? Önemli olan işte bu.

DÜŞÜNMEK İÇİN YENİ BİR DİL GEREK

 Romanın anlatımında şiirsel akış var. Bir röportajınızda “Şiirsel dil ile farkındalık yakalanabilir” diyorsunuz. Bu anlatım bilinçli bir tercih miydi?

Bu durum benim okumayı sevdiğim kitaplarla ilgili. Her zaman yeni bir dil oluşturmaya çok meraklıyım. Bütün iyi edebiyat eserleri de bir devrim ihtimalini içinde taşıyor. Sadece bize bir hikaye sunduğu için değil farklı kapıları açtığı için... O olasılık ise yeni bir dil ortaya çıkarıyor. Yeni şeyler düşünmek için yeni dillere ihtiyacımız var.

 Edebiyat insan doğasını araştırmadaki yapı taşıdır diyorsunuz. Biraz daha açabilir misiniz, nedir sizce edebiyat?

Bir toplumu ve dünyaya geliştirmek için politika ve şiire ihtiyacımız var. Eğer sadece siyasetle kalırsak şu an dünya içine bulunduğumuz dünyadan daha iyi bir dünya oluşturma ihtimalimiz yok. Yeni fikirler düşünmek için yeni bir dile ihtiyacımız var. Bu yüzden toplumun içinde şair ve yazarların olması her zaman çok önem taşıyor. İnsan olmanın ne demek olduğu sorunun temel yansımasıdır edebiyat. Böyle varoluşsal soruları kendimize sormayı bırakırsak kültürlerimiz gelişmeyecek. Dünyada değişmeyen de ölür.

 Sizin için İskandinavya’nın Woolf’u nitelendirmesi yapıyorlar...

Çok mutluyum. Woolf’u çok severim. Kesinlikle çok etkisi var. İnsanın bilinç akışı anlatmada bir usta. Benim için çok büyük ilham kaynağı.

#kitap
#ev
#kültür
7 yıl önce