Vücudumuzun çalışma mekanizmasıyla ilgili bilgileri birçoğumuz biyoloji derslerinden hatırlar. Mesela görmeyi sağlayan hücrenin retina olduğu bilgisine sahibiz. Ancak, görme üzerine bilimsel bir makale okumayı denesek anlayamadığımız birçok kavramla karşılaşırız. Gözün gizemini, bir gazeteci eğlenceli bir uslüpla ele alıyor dersek bu ilginizi çekecektir ? Uzun yıllar bilimsel konularda haberler yapan, yazılar kaleme alan gazeteci Ürün Dirier’in yeni kitabı Gözün Serüveni, “Görme Sanrısı Üzerine Bilimsel Bir Anlatı” alt başlığıyla çıktı. İnsan türü olarak düpedüz kör olduğumuzu anlatan Dirier, ışığın doğasına bir pencere açıyor. Görmek ve algılamak arasındaki çekişmeli ilişkiyi tüm yönleriyle masaya yatırıyor.
Kitaptaki "daha az dış dünya" ilkesi bir hayli ilginç. Dış dünyayı resmeden ayrıntılar gereksiz ise optik filtreden geçerek sansürleniyor. Yazar, "Biz sadece kendi frekans aralığımız içerisindeki dünyayı görürüyoruz.İhtiyacımız kadarını algılamak ve gerisini bırakmak canlılığın birinci kuralı." diyor.
Çok yüksekten uçan bir kartal ya da şahin küçük bir solucanı bile o yükseklikten görür. Sizce insan yükseğe çıkarsa görüş gücü artar mı? 60'lı yılların başında Amerika'da astronotlar dünyanın yörüngesinden uzun süre turlayıp yeryüzüne döndüklerinde gemi, tren, kamyon gibi nesneleri mekiğin içinden görebildiklerini söylerler. Uzmanlar onların halisünasyon gördüğünü düşünür. Ancak daha sonra yapılan araştırmalar sonucunda bu nesneleri mekiğin içinden görebildikleri ortaya çıkar. Uzaya çıkınca gözlerinin dünyadakinden çok daha keskin olduğu tespit edilir. Dirier, kitabında yerçekimi ve görme arasındaki ilişkiyi çarpıcı örneklerle ayrıntılandırıyor.
Doğuştan kör olan birinin ameliyatla görme duyusunu kazandığında, çok mutlu olacağı gibi bir algı vardır. Ancak kitapta yapılan araştırmalar sonucunda, sonradan görme yetisi kazan kişilerin daha mutsuz olduğu, deprosyana girdiği hata intihar ettiği bilgisi yer alır.Dirier, görme yetimizle ilgili konuları ele alırken edebiyata da başvuruyor. İnsan gözünün öğrendiği gibi görmesini Köroğlu'nun karanlıkta büyüdüğü için rüzgar gibi koşan atı üzerinden örneklendirir.