|

Dolaysız hesaplaşmalar yapmak

Dünya düzeninin ideolojik aygıtları aracılığıyla sürdürdüğü kitlesel propaganda kampanyaları karşısında eleştirel ve bilinçli farkındalıklar oluşturamıyor, sorgulayıcı bilinç inşa edemiyor, dolaysız hesaplaşmalar yapamıyoruz. Sahte varoluşlar, hangi kültürde, hangi toplumda olursa olsun, gerçek, sorumlu ve bağımsız tercihler yapamıyor. Sahte varoluşlar sebebiyle gündelik dünyanın sıradan/bayağı gerçekliğini aşamıyoruz.

Yeni Şafak ve
04:00 - 28/08/2017 Pazartesi
Güncelleme: 03:20 - 28/08/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Entelektüel bilinç, ufuk, sorumluluk, hassasiyet ve duyarlılık; insanlık, dünya ve tarih ölçeğinde bir dikkat ve ilgiye sahip olmayı; kuşatıcı bir bilinç ile insanlığın, dünyanın ve tarihin nabzını tutmayı gerektirir. Sorumsuz varoluşlar ve ahlaki kayıtsızlık, insanlığın dünyasına/hayatına modern uygarlıkla birlikte girdi. Modern uygarlık, dünyanın araçsal temelde rasyonalize edilmesi ve araçsal çıkar mülahazaları zemininde şekillendi. İslam, insanlara, herkese karşı sorumlu varoluşu öğütlerken, modern uygarlık tam tersini yaparak ‘öteki’ne karşı sorumsuzluğu icad etti ve meşrulaştırdı. ‘Öteki’ne karşı sorumsuzluk, insanlıktan uzaklaşmak, insanlıktan çıkmak demekti. İslam ve Müslümanlar, modern-seküler zamanların ‘ötekileri’ olarak konumlandırıldılar. Yüzyıllardır bu konum hiç değişmedi. Bu konuma, Müslümanlar olarak, söylemsel düzlemde meydan okumakla birlikte, gerçeklik düzleminde meydan okumayı başaramadık.

Sömürgeci/kolonyalist/ırkçı konumlandırmayla birlikte, İslam ve Müslümanlar her zaman kavramsal bir karşıtlığın ve olumsuzluğun ifadesi olarak etiketlendiler. İkili karşıtlıklar üzerinde inşa edilen modern dünya, İslamı ve Müslümanları olumsuz/aşağılayıcı farklılıklara dayalı olarak tanımladı. Bu tanımlama-konumlandırma sebebiyle Müslümanlar, her yerde kriminal politikaların muhatabı haline getirildiler. İslam ve Doğu, Hıristiyanlık ve Batı nezdinde bir inceleme, bilgi nesnesi, araştırma konusu olarak tarihdışı sayıldı. Müslümanlar bir tarih bilincinden ve bilinç tarihi perspektifinden yoksun oldukları için, bugünün/şimdinin dünyasında aziz İslam bir inceleme-araştırma konusu haline gelmiş bulunuyor.

İSLAM DÜNYASI MEYDAN OKUYAMIYOR

Modern-seküler zamanlarda bilim ve teknolojinin ideolojik ve ırkçı amaçlar doğrultusunda kullanılıyor olması sebebiyle, hiç bir düşünce, fikir, ahlak, hikmet, felsefe, dünya görüşü ve hayat tarzı, emperyalist-sömürgeci dünyanın çıkarlarından daha önemli olmamıştır. Sömürgeci çıkarlar, Amerikan istisnailiği, Avrupa istisnailiği, İsrail istisnailiği adına, Anglo-Amerikan söylemin kuralları ve himayesi altında, hiç bir şekilde sorgulanamayan bir tahakküm biçimi oluşturdu. Bu istisnailikler sebebiyle yirmibirinci yüzyılda Müslümanlara yönelik toplama kampları dehşet verici bir biçimde sürdürülebiliyor. Bu istisnailikler sebebiyledir ki, bugün, mazlumlar, zayıflar, güçsüzler, mağluplar, madunlar, emperyalist-küresel terörü, katliamları, işgal ve istilaları, soykırımları, işkenceleri, sistematik suikastları sorgulayamıyor. İslam dünyası toplumları, basiretli bir dayanışma gerçekleştirerek, tutarlı, derinlikli, kuşatıcı bir siyasal eleştiri, sorgulama ve meydan okuma üretemiyor. Küresel ideolojik-militer iktidarın, haydut süper gücün terörü, barbarlığı, vahşeti, her tür sorgulamadan muaf tutulabiliyor.

Küresel süreçlerin örgütlü belirleyiciliği karşısında, toplumsal/kültürel/ekonomik/politik alanların, kapsamların ve işlevlerin küreselleşmesi karşısında, İslam dünyası ülkelerinin hiç bir konuda yanıt/içerik üretememesi, içsel yozlaşmalar ve yeteneksizlikle ilgilidir. Sözünü ettiğimiz küresel belirleyiciler, bir yanda büyük belirsizliklere neden olurken, bir diğer yanda da karşılıklı bağımlılıkları derinleştiriyor. Biz-onlar ayrımlarının normalleştirilebildiği, yadırganmadığı, biz ve onların ideolojik karşıtlıklar üzerinden tanımlandığı bir dünyada, toplumda ya da kültürde, hiç bir şekilde bir “medeniyet”ten bahsedilemez. İdeolojik yapılar, sistemler, kavram ve kurumlar, insani kaygılarla, insanlık durumlarıyla, insani meselelerle hiç bir şekilde ilgilenmezler. İdeolojik karşıtlıklar, kültürel ve siyasal tahakkümü esas alır. İdeolojik karşıtlıklar, çokkültürlülüğe, çeşitliliğe ve farklılığa hayat hakkı tanımaz. Popülist kurumsallaşmanın tayin edici olduğu İslam dünyası toplumlarında da, eleştirel sorular, şüpheli sorular olarak damgalanarak bastırılır.

BİLİNCİMİZİ PİYASA ÖZGÜRLÜĞÜ BELİRLİYOR

Modern-seküler zamanlar boyunca, simgesel-ideolojik şiddet yoluyla insan zihni sömürgeleştirildiği için, ideolojik iktidarın ürettiği ideolojik mitler sebebiyle, yerleşik toplumsal-siyasal-kültürel kategorilerin meşruiyetleri tartışılamıyor. Aynı şekilde, bilimci dogmatizmin mutlakiyetçiliği, endüstrileşmenin neden olduğu ekolojik tahribatın, çevre tahribatının gereği gibi tartışılmasına izin vermiyor. Otoriter teknokrasinin, hayatın/tabiatın bütününü metalaştırması karşısında hiç bir caydırıcı eylem ortaya konulamıyor, etkili çözümlemeler yapılamıyor. Modernite maskesi altında insanlık karşıtı pek çok sorumsuzluk, keyfilik, rahatlıkla gerçekleştirilebiliyor. Siyonizm ve Batılı müttefikleri, Filistin’in kolonize edilmesini tarihin en büyük başarısı olarak tebcil edebiliyor.

Günümüzde bütün toplumların maruz kaldığı ahlaki/vicdani körlük, aklın yozlaşmasına, araçsal aklın belirleyiciliğinin artmasına neden olduğu için, soru sorma yeteneğimizi kaybediyor, bu nedenle de dünyaya yönelik sorumluluklarımızı yerine getiremiyoruz. Müslümanlar olarak, özgün tercihlerimiz doğrultusunda değil, bizlere dayatılan ve sonra içselleştirdiğimiz tercihler doğrultusunda yaşadığımız için, kendimizi İslami anlamda gerçekleştiremiyoruz. Tüketimin bir amaca dönüştüğü, piyasaya bağımlılığın derinleştiği, piyasa özgürlüğünün takdis edildiği bir dönemden geçiyoruz. Tüketim özgürlüğü, kapitalizmi çok daha güçlü, çok daha etkili kılıyor.

İLAHİ BİR MUCİZE BEKLENTİSİNDEYİZ

Dünya düzeninin ideolojik aygıtları aracılığıyla sürdürdüğü kitlesel propaganda kampanyaları karşısında eleştirel ve bilinçli farkındalıklar oluşturamıyor, sorgulayıcı bilinç inşa edemiyor, dolaysız hesaplaşmalar yapamıyoruz. Sahte varoluşlar, hangi kültürde, hangi toplumda olursa olsun, gerçek, sorumlu ve bağımsız tercihler yapamıyor. Sahte varoluşlar sebebiyle gündelik dünyanın sıradan/bayağı gerçekliğini aşamıyoruz.

İslam toplumları da dahil olmak üzere bütün toplumlarda ahlaki ve düşünsel dürüstlüğün/içtenliğin kaybı sebebiyle, aydınlar ve entelektüeller, konumlarının gerektirdiği sorumlulukları üstlenemiyor. Konjonktürel nedenler ve koşulların baskısı sebebiyle aydınlar/entelektüeller, resmi amaçların/söylemin/beklentilerin hizmetine giriyor, resmi yanlışlara ortak oluyor. Ahlaki ve düşünsel dürüstlüğümüzü kaybettiğimiz için, İslam’ın sadece sembolik ve folklorik bağlamda var olmasının ne anlama geldiğini, bir anlam taşıyıp taşımadığını gündeme getiremiyoruz. Bu konuyu gündeme getirmemek için her yola başvuruyoruz. Hangi anlamda ve bağlamda olursa olsun, var olmanın mevcut olmakla mümkün olabileceğini hiç bir şekilde hatırlamak istemiyoruz.

Bir tarafta kapitalizmin, sekülarizmin, liberalizmin, içerisinde yaşadığımız toplumdaki fiili-somut-maddi-belirleyici-sorgulanamayan mevcudiyeti karşısında; öte tarafta ise aziz İslam’ın belirleyici-tayin edici olmayan soyut varoluşu karşısında anlaşılması ve izah edilmesi asla mümkün olmayan sorunlu bir kayıtsızlık sergilemeye devam edebiliyoruz. Toplumlarımız, halklarımız ve geleneğimiz, hep bir ilahi bağış-lütuf-mucize bekliyor. İlahi bağışlara, lütuflara istihkakı olup olmadığını ise hiç düşünmüyor.

ATASOY MÜFTÜOĞLU
#Müslümanlar
#sekülarizm
#liberalizm
7 yıl önce