|

Derin çelişkiler

İslam dünyası toplumları, kültürleri, halkları, bir yanda kendilerine zorla/zorbalıkla dayatılan batılılaştırmaya, modernleştirmeye maruz kalırlarken, bir diğer yanda da, aynı toplumlar ve kültürler, anlaşılması çok güç, derin bir çelişki sergileyerek, batılılaşma-modernleşme, Batı uygarlığına dahil olma arayışı, yönelişi içerisine girdiler.

Yeni Şafak ve
04:00 - 24/04/2018 Salı
Güncelleme: 03:34 - 24/04/2018 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
ATASOY MÜFTÜOĞLU

İslam dünyası toplumları, halkları ve kültürleri, tarihin son beşyüz yılını Batı hegemonyasına maruz kalarak, bu hegemonyanın nasıl aşılabileceğine ilişkin çözümlemeler yapmaksızın geçirdi. Bu zaman zarfında, Batılı olmayan toplumlar ve kültürler, zorla ve zorbalıkla batılılaştırılmaya çalışıldı. İnsanlık ve medeniyet tarihine her alanda çok büyük katkılarda bulunan İslami dünyanın, hangi nedenlerle böyle bir hegemonyaya maruz kaldığına, bu hegemonya ile neden hesaplaşamadığına ilişkin halen ikna edici çalışmalar yapılabilmiş değildir. Modern tarih boyunca, Batı modeli, sömürgeci özelliği ile öne çıktı. Sömürgeci her gücün aynı zamanda otoriter bir güç olduğunu kaydetmek gerekir.

SİSTEMATİK SUÇ İŞLENİYOR

Modern Batı dünyası, Batılı olmayan toplumlara karşı, özellikle de İslam toplumlarına ve kültürlerine karşı, sistematik bir biçimde suç işlemeye devam ediyor. İslam toplumlarına ve kültürlerine karşı sürdürülmekte olan, bu toplumları ontolojik anlamda cezalandırmaya, etkisiz hale getirmeye yönelik bütün girişimler, Batı dünyasının ideolojik/kültürel/entelektüel iktidarına/diktatörlüğüne hizmet eden evrenselcilik yoluyla sürdürülüyor. Modern tarih boyunca evrenselcilik, emperyalizmin ve sekülerizmin maskesi olarak kullanıldı. Yine modern tarih boyunca, bilim, siyasal amaçlarla, ticari amaçlarla araçsallaştırıldı. İdeolojik iktidarlar, bilgi’yi kötü yolda, art niyetli olarak kullandılar. Araçsal akla dayalı olarak inşa edilen bütün anlatılar ve ideolojiler, insanlığı, insani varoluşun ahlakî yorumuna ve ahlakî sınırlara bütünüyle yabancılaştırdılar. Modern ilerleme ideolojisi-putu, bilgi-bilgelik-ahlak bütünlüğünden yoksun, bilgelik ve ahlakı dışlayan bir dünya oluşturdu. Bugün, modern-seküler dünya görüşünün etkisi altında bulunan bütün toplumlar, ve dahi toplumlarımız, ahlakî sınırlardan rahatsız olan toplumlara dönüşüyor.

Modern zamanlar, ahlakî bütün güçlerin, ideolojik güçlerin tasallutu altında bulunduğu zamanlardır. Modern dünya, ahlaka, vicdana, sorumluluğa kayıtsız, nihilist bir dünya, nihilist bir egemenlik oluşturdu. Kayıtsızlık, sınırlarının farkında olmayan bireyler, sınırlarının farkında olmayan toplumlar, ülkeler üretti. Sözünü ettiğimiz bu kayıtsızlık, bugünün siyasal dünyasında da belirleyicidir. Günümüzde popülerliği her geçen gün daha da yükselen yabancı düşmanı ideolojiler, bu nihilizmin ürünüdür.

KÜLTÜR STATÜSÜNE İNDİRİLEN İSLAM

İslam dünyası toplumları, kültürleri, halkları, bir yanda kendilerine zorla/zorbalıkla dayatılan batılılaştırmaya, modernleştirmeye maruz kalırlarken, bir diğer yanda da, aynı toplumlar ve kültürler, anlaşılması çok güç, derin bir çelişki sergileyerek, batılılaşma-modernleşme, Batı uygarlığına dahil olma arayışı, yönelişi içerisine girdiler. Sözünü ettiğimiz bu çok derin, anlaşılması güç çelişki etrafında, İslam dünyası çapında halen bir çözümleme çerçevesi oluşturulamadığı gibi, konu etrafında radikal sorgulamalar da yapılmadı. İslam dünyası toplumlarının ve kültürlerinin, İslami dünya görüşüne ihanet pahasına yöneldikleri batılılaşma/modernleşme girişimleri, kuşkusuz kendilerine çok pahalıya mâl oldu. İslam toplumlarının batılılaşma yönünde yaptıkları tercih, İslami bir model inşa etme, önerme özgürlüğünü ve bilincini kaybetmelerine neden oldu. Bütün bu süreçlerin sonucunda İslam, bizzat İslam toplumlarında “kültür” statüsüne indirgendi.

İslami bir model inşa etme-önerme özgürlüğünü kaybeden Müslümanlar, bu bilinçsizlik ve bağımlılık sebebiyle, İslami bir dünya görüşü, hayat/siyaset/hukuk/ekonomi/medeniyet inşası sorumluluğundan da sarfınazar ettiler. İslami bir model, dünya görüşü, hayat tarzı inşası, toplumlarımızın gündeminden çıktığı, çıkarıldığı günden bu yana, toplumlarımızda Batı modeli, siyasal/ekonomik/entelektüel bir etki merkezi durumundadır. Her alanda bir etki merkezi konumuna gelen Batı dünyasına yönelik öykünmecilik, toplumlarımızda İslami anlamda, siyasal/ekonomik/entelektüel fikirlerin tükenişini hazırlamıştır. İslami anlamda siyasal/kültürel/entelektüel fikirlerin tükenişi sebebiyle bugün toplumlarımız, hamaset-romantizm yoluyla büyük hikayeler-anlatılar oluşturmaya çalışıyor.

SPEKÜLATİF KAZANÇLAR

Gelenek tarafından tanımlanan toplumlarda, yeni bir içeriği ve çerçeveyi tecrübe etmek, tecrübe etmeye çalışmak, her zaman ciddi sorunlara neden olmuştur. Gelenek tarafından tanımlanan toplumlarda, bir gelecek bilinci üzerinde çalışılamaz. Günümüzde, çok merkezli ve çok kültürlü bir zihin dünyası oluşturmak geçmişte olduğundan daha fazla mümkün iken, yerli-milli bir duyarlılık oluşturmaya, yeniden kabileler dünyasına dönmeye çalışıyoruz. Kültürel çoğulculuğun, tarihinin pek çok döneminde İslam medeniyeti tarafından en güzel şekilde temsil edilen hayati bir gerçeklik olduğunu unutuyoruz. Toplumlarımızda bağımsız, sorumlu ve üretken bir kültür oluşturmak yerine, liyakatin yerine sadakati koyarak, içerik üretme yeteneğine sahip kadrolar yetiştirmek yerine kişisel kült’lerin belirleyiciliğini gelenek haline getirerek, eski yaklaşımları sürdürüyoruz. Ekonomik çaba-emek-liyakat ve alınterine dayalı kazançların yerini de, maalesef, spekülasyon yoluyla elde edilen kazançlar alıyor. İçerisinde yaşadığımız varoluşsal istikrarı kaybetmemek için, İslami anlamda yerimizi belirleyemiyor, saflarımızı seçemiyor, gerçek ve yapısal anlamda karşı karşıya bulunduğumuz sorunlara hiç temas etmiyor, gösterişli popülist söylemlerimizi ve gösterilerimizi sürdürüyoruz.

Hamaset-romantizm yoluyla etkili hikayeler oluşturulmaya çalışılan, düşüncelerin-fikirlerin manipülasyona tabi tutulabildiği toplumlarda, hiç bir özgün entelektüel çerçeve üretilemez. Kriz/bunalım ve belirsizlik dönemlerinde, hangi kültürde olursa olsun, zihinsel bütün eğilimler nesnelliklerini kaybederek, öznelliği seçerler. Bilinç özgürlüğüne sahip olmadığımız takdirde, sömürgeci sözcüklerin emperyalizmi ile hiç bir şekilde mücadele edemeyeceğimizi hatırlamalıyız. Bugün, her tür çözümlemenin merkezine her durumda bilinç özgürlüğünü koymamız gerekir. Yüzlerce yıldan beri maruz kaldığımız zihinsel bağımlılıklarla hesaplaşmadıkça, hiç bir özgürlükten bahsedemeyiz.

#İslam
#Kültür
6 yıl önce