|

Bir Ortaçağ İslâm kütüphanesinin anatomisi

Osmanlı öncesi İslam dünyasından günümüze ulaşan iki katalogdan biri olan Şam’daki Eşrefiye Türbesi Kütüphanesi’nin kataloğu Alman asıllı İslam tarihi araştırmacı Konrad Hirschler tarafından Medieval Damascus: Plurality and Diversity in an Arabic Library, The Ashrafiya Library Catalogue adıyla yayınlandı.

Yeni Şafak
15:24 - 9/08/2017 Çarşamba
Güncelleme: 15:27 - 9/08/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
​Bir Ortaçağ İslâm kütüphanesinin anatomisi
​Bir Ortaçağ İslâm kütüphanesinin anatomisi

-Hüseyin Şen

Her ne kadar günümüzde bir kütüphanenin kataloğuna ulaşmak ve istifade etmek modern okuyucu için olağan bir şey olsa da, İslam tarihinde varlığından haberdar olduğumuz kütüphanelerin katalogları son derece nadir eserlerdir. Örneğin Osmanlı öncesi İslam dünyasından günümüze sadece iki katalog ulaşmıştır. Bunlardan biri Tunus’ta Kayravan Camii’nin kütüphanesinin kataloğudur ve bu katalog sadece 125 kitap içermektedir. Diğeri ise yazımıza konu olan Şam’daki Eşrefiye Türbesi Kütüphanesi’nin kataloğudur. Bu yazımızda günümüze kadar tek bir yazma olarak ulaşan ve Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih Koleksiyonu No: 5433’te kayıtlı olan ilginç bir kütüphane kataloğunu ve bu kataloğun Alman asıllı araştırmacı Konrad Hirschler tarafından yapılan analizini ve tercümesini içeren bir İngilizce yayından bahsedeceğiz.


Hirschler, “Bu bir ortaçağ Arap kütüphanesinin hikâyesidir” cümlesiyle başladığı kitabın giriş kısmında kataloğun önemine dair ilginç bilgiler veriyor. Hirschler, “İlk defa böyle bir ortaçağ Arap kütüphanesinde ne tür kitaplar bulunduğuna ve dolayısıyla (kütüphanenin) entelektüel profiline dair detaylı bilgi sahibi olabiliyoruz. Baskervilleli William, kütüphanenin raflarında Aristo’nun Komedi Kitabı’nı bulamayabilirdi ama kütüphanenin 2 bin kitabı arasında Aristo, Eflatun, Galenus ve Sokrat’a atfedilen en az 18 başka eser mevcuttu. Katalog ayrıca ilk defa kitapların raflarda nasıl tasnif ve tanzim edildiğini anlamamızı (kitapları nasıl bulunabilir kılabiliriz?) ve bir ortaçağ kütüphanesinin uzaysal boyutlarını (bütün bu kitapları bu gibi küçük mekânlara nasıl sığdırırız?) idrak edebilmemizi sağlıyor. Son olarak da, ortaçağ doğu Arap dünyasında bir ortaçağ kütüphanesinin kuruluşunun (kitapları nerden buluruz?) ve akabinde gelen 10 yıl ve asırlarda idamesinin neler gerektirdiğini (insanların kitapları götürüp getirmemesini nasıl engelleyebiliriz?) takip edebiliyor” demektedir.

Eşrefiye Kütüphanesi’nin kurulduğu 13. yüzyılda, Suriye ve Mısır bölgelerinin dünyadaki en okuryazar ve kitapsever toplumlar arasında yer aldığını vurgulayan Hirschler, bu dönemde yeni bir tip kütüphane olan yerel vakıf kütüphanelerinin tezahür ettiğini söylüyor. İşte aslında bu türden bir kütüphane olan Eşrefiye Kütüphanesi her ne kadar dönemine göre çok da sıradışı bir kütüphane gibi gözükmese de, kütüphanenin 2 bin eserlik -ki birçoğu birden fazla ciltten oluşan eserler- koleksiyonu, Avrupa’daki kütüphaneler ile mukayese edildiğinde ilginç bir gerçeği ortaya çıkarıyor. Hirschler’in verdiği verilere göre o dönemde İngiltere’de ortalama bir ortaçağ manastırında bulunan kitapların sayısı birkaç yüzü geçmiyordu. Hatta 15. yüzyıla gelindiğinde Cambridge Üniversitesi’nin bütün kütüphanelerindeki kitapların toplamı 2 bini geçmiyordu. Hirschler “başka Arap kütüphanelerinin kitap sayıları hakkında bilgimiz yok ama Şam’da böyle ‘sıradan’ bir kuruluşun kütüphanesinde bulunan eserlerin sayısına İngiltere’nin en prestijli eğitim kurumları tarafından ancak bir asır sonra ulaşılabilmiş olması Suriye’de hayatın nasıl ‘kitap dolu’ (bookkish) olduğunu göstermektedir” diyor.

KİTAPLAR İSTANBUL’A GİDİYOR

Kitap giriş haricinde 5 ana bölümden oluşuyor. “Bir ortaçağ kütüphanesinin oluşumu ve yok oluşu” başlıklı birinci bölümde eserin Eyyubî döneminde kuruluşunu ele alıyor ve kütüphanedeki yazmaların kimlerden ve ne şekilde kütüphaneye intikal ettiği sorusunu ele alıyor. Hirschler, kataloğun analizi neticesinde kütüphaneye vakfedilen kitapların özellikle iki kaynaktan geldiğini söylüyor: Birincisi el-Melik el-Eşref’in saray kütüphanesi, ikincisi erken dönem Eyyubî devletinde önemli idarecilerden biri olan Kâdî el-Fâzıl’ın oğlu El-Eşref Ahmet’tir. Hirschler, kendisi de birçok Eyyubî hükümdarına vezir olan el-Eşref Ahmet’in ve babasının kütüphaneleriyle yazmalarının Eşrefiye Kütüphanesi’ne nasıl intikal ettikleri hakkında ilginç bilgiler aktarıyor. Örneğin Selâhaddîn’in Fatîmîleri devirmesinden sonra Fatîmîlerin meşhur kütüphanesindeki kitapların bir kısmının Selâhaddîn’in hizmetinde olan Kâdî el-Fâzıl’a, daha sonra da oğlu el-Eşref Ahmet’e intikal ettiğini ve sonunda Eşrefiye Kütüphanesi’nin envanterine girdiğini söylüyor. Bu bilgi ise, Eşrefiye Kütüphanesi’nde Fatîmî döneminde yaşamış ya da Fatîmî sarayına yakın müelliflerin eserlerinin varlığını açıklıyor.

Bu bölümde ele alınan diğer ilginç bir konu ise Eşrefiye türbesindeki kütüphanenin akıbeti. Hirschler’e göre kütüphanenin büyük bir kısmı İstanbul’a intikal etmiş ve günümüzde yazmaların birçoğu Süleymaniye Kütüphanesi’nde. Yazmaların İstanbul’a gelmesi tesadüf eseri değil ve muhtemelen 1516’da Suriye bölgesinin Osmanlılar tarafından fethinden sonra taşınmış. Hirschler’in tespitlerine göre yazmalar Süleymaniye Kütüphanesi’nde rastgele dağılmamış olup tam aksine başta Fatih ve Ayasofya koleksiyonları olmak üzere farklı koleksiyonlarda kitle halinde toplanmış bulunmakta. Hirschler, Süleymaniye’deki yazmaları üç farklı olasılık kriterine göre yaptığı değerlendirme neticesinde Süleymaniye Kütüphanesi’nde, Eşrefiye Kütüphanesi’nden en az 143 yazma olduğunu tespit ediyor ve bu yazmaların farklı koleksiyonlara nasıl intikal etmiş olabileceği hakkında, yazmalardaki derkenar notları ve mühürler ışığında ilginç bilgiler veriyor.

EN ÇOK ŞİİR KİTABI VAR

Bu bölümde yer alan diğer ilginç bir bilgi kataloğun muhtemel müellifi. Ortaçağ kütüphanelerinin kütüphanecileri hakkında çok az bilgi olduğunu vurgulandıktan sonra, Eşrefiye Kütüphanesi’nin sadece iki kütüphanecisinin ismen bilindiği aktarılıyor. Bu iki kişiden özellikle Ebû-l-Abbas Ahmed el-Ensârî (ö. 1284) ön plana çıkıyor. Şehrin baş kadısının oğlu olan ve kütüphanecilik görevini sadece geçici olarak yürüten el-Ensârî’nin dönemin kaynaklarında kütüphaneyi düzene sokmasından dolayı övülmesi, Hirschler göre, kataloğun müellifinin el-Ensârî’nin olduğuna ciddi bir işaret.

“Çoğulluk ve çeşitlilik: Bir ortaçağ kütüphanesinin profili” başlıklı üçüncü bölümde yazar katalogda bulunan eserlerin kendisini analiz ederek kütüphanenin entelektüel profilini ortaya koymaya çalışıyor. Örneğin 32% şiir, 20% naklî ilimler, 16.5% edebiyat, %5 tıp. Yine başka bir çizelge de fazladan nüsha sayısına göre müellif ve eserlerinin listesini gösteriyor. Örneğin İbn Butlan’ın Sıhhat Takvimi adlı eseri 11 nüsha ile altıncı sırada alıyor. En çok nüshası olan eserlerin büyük çoğunluğu ise şiir konulu eserler. Bunlara ilaveten asırlara göre eser sayısı, müelliflerin popülerliğini gösteren bir çizelge gibi farklı istatistiksel bilgiler aktaran ilginç çizelgeler yer alıyor.

Hirschler, kitaba ilaveten ekstra bir hizmet olarak, Oxford’ta bulunan Khalili Araştırma Merkezi’nin desteğiyle, merkezin sitesinde çevrimiçi kapsamlı bir Eşrefiye Kütüphanesi veri tabanı oluşturmuş.
adresinden erişilebilen bu veri tabanında farklı kriterlerle kütüphanenin kitaplarını araştırmak, hatta veri tabanını bilgisayarınıza indirmek mümkün.

Netice olarak, bu eser hem genel olarak İslam medeniyetinde kütüphanelerin tarihi açısından hem özel olarak dünyada tek nüsha olup yurdumuzda bulunan bir yazma olması ve Ayasofya ve Fatih koleksiyonlarında bulunan yazmaların geçmişi hakkında ipuçları sağlaması açısından çok büyük bir önem arz ediyor. Bundan dolayı eserin, bir an önce Türkçeye kazandırılmasını diliyor, yazma eser kütüphanelerimizde keşfedilmeyi bekleyen buna benzer hazinelerin bir an önce ortaya çıkarılmasını temenni ediyorum.

#kitap
#ortaçağ
#anatomi
7 yıl önce