|

Avrupa’nın sınır problemi

Yeni Şafak ve
04:00 - 28/10/2017 Cumartesi
Güncelleme: 02:14 - 28/10/2017 Cumartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
GEORGE FRİEDMAN - GEOPOLİTİCAL FUTURE'S KURUCUSU VE YÖNETİCİSİ

Yüzyıllarca Avrupa, sınırlar üzerinden savaşlar verdi. 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyılın ilk yarısında imparatorluklar parçalanırken, yeni uluslar doğarken ve kanlı savaşlar verilirken Avrupa’nın sınırları da iyice değişti. 1945’ten sonra ve Soğuk Savaş’ın başlamasıyla birlikte kıtada yeni bir prensip ortaya çıktı; İkinci Dünya Savaşı sonunda şekillenen sınırlar değişmez birer kutsal addedildi. Avrupa kıtasında ABD ile SSCB’nin karşı karşıya gelmesi muazzam derecede tehlikeliydi. Sınır ihtilaflarının geçmişteki iki dünya savaşının sebeplerinden biri olduğunun ve yeni sınırların meşruiyetini gündeme getirmenin dahi şiddete yol açan ihtirasları alevlendirme riski taşıdığının bilincindelerdi.

Genel olarak Avrupalılar, mantıksız veya haksız sınırlar içinde yaşamanın onları düzeltmeye çalışmaktan çok daha iyi olduğunu kabul ettiler. Bu yüzden Soğuk Savaş yıllarında sınır meseleleri nadiren tartışmaya açıldı ve gündeme geldiğinde de alelacele halının altına süpürülüverdi. Kontrolü elinde tutan ABD ve SSCB’ydi ve her ikisi de Avrupa sınırları üzerinden bir dünya savaşının patlak vermesini istemediği gibi, Avrupa siyasetinin sağduyusuna da güvenmiyordu, hele de 20. yüzyılın ilk yarısının o kanlı savaşlarından sonra…

1991-1992’de iki önemli gelişme yaşandı. Önce SSCB dağıldı, ardından Maastricht Antlaşması imzalandı ve böylelikle Avrupa Birliği inşa edildi. Yine sınır meseleleri olayların gidişatını şekillendirmeye başladı. SSCB’nin sınırları çöktü ve birçok ülke, geçmişlerini ihya etmek üzere mantar gibi bitiverdi. Yugoslavya ile Kafkasya tecrübesi akılda tutularak AB sınırlarının kutsallığı/değiştirilemezliği prensibi yeniden tesis edilmeye çalışıldı. AB projesi, vaat ettiği barış ve refahı sağladı ve mevcut sınırlara çağdışı muamelesi yaptı. Hiç kimsenin sınırların nereden çekildiğini umursamadığı varsayıldı.

Ama ortada bir problem vardı: AB, bir ulusun aslında ne olduğu sorusunu cevaplamaktan kaçınırken ulusların kendi kaderlerini tayin ilkesini olumlamıştı/onaylamıştı. Birliğin tanımına göre ulus, AB kurulurken var olan her siyasi yapıydı. Bundan sonrasının üzerinde pek de düşünülmedi.

İSKOÇYA VE KATALONYA AVRUPA İÇİN ÖNEMLİ

İşte bu yüzden İskoçya’yla birlikte Katalonya son derece önemli. İskoçlar şaşırtıcı derecede az bir oy farkıyla İngiltere’den ayrılmayı reddetti. İKatalonya uzun bir süredir İspanya’nın bir parçası; ama çok daha uzunca bir süredir kendisini ayrı bir ulus olarak görüyor. İspanya, Katalonya’nın bağımsızlık referandumunu meşrulaştırmayacak. Altta yatan temel sorular, Avrupa’nın bilhassa Yugoslavya vakasından sonra gömmeye çalıştığı soruların aynısı: Ulus nedir ve ne gibi haklara sahiptir? Gerek İskoçya gerekse Katalonya birer ulus. Bu durumda acaba onlar kendi kaderlerini tayin hakkına sahipler mi, yoksa bu hakkı kaybetmiş durumdalar mı? Katalonların hemfikir olmaması halinde acaba bunun ne gibi sonuçları olur?

KÖPRÜNÜN ALTINDAN ÇOK SULAR AKTI

AB, sınırlar sorununu askıya alıp kendi kimliklerini göz ardı ettikleri takdirde herkese evrensel bir refah vaat etmişti. Bu iyi bir pazarlıktı. Ancak köprünün altından çok sular aktı ve iktisadi problemler sınırları çok daha önemli bir hale getirdi. Tabii ki Avrupa’nın bu probleme herhangi bir çözümü yok. 2017’de bağımsız bir İskoçya ve Katalonya’dan bahsetmemiz absürt kaçabilirdi. Hiçbir iktisatçı bunu rasyonel bir tartışma olarak göremezdi.

AB’nin tasavvur ettiği homo economicus/iktisadi insan, maalesef ki bizim kim olduğumuza dair yetersiz bir açıklama. Uluslar önemlidir; çünkü Avrupa sadece bir kıtadır ve AB de sadece bir antlaşmadır. Faydalı bir oluşumdur ve işte bu faydalılık onu meşrulaştıran tek şeydir. Faydalılık özelliğini kaybettiği anda meşruiyetini de yitirir. Bu aynı zamanda AB’nin kabul edilebilir addettiği sınırların bozulup yok olması anlamına gelecektir. Katalonya da İskoçya da ciddi bağımsızlık yanlısı hareketlere sahip. Kaderlerini kendileri tayin etmek istiyorlar; çünkü kendilerini farklı görüyorlar. Onlar katılacak dahi olsalar, eski Avrupa uluslarının yeniden ağırlıklarını koyması fikri ve 1945’te çizilen sınırların meşruiyetinin sorgulanması AB’nin ödünü patlatıyor. Gerçekten de bu durum onları Brexit’ten çok daha fazla korkutmalı. Zira Avrupa’daki mevcut devletlerin hemen hepsinin sınır problemleri ve bağımsızlık isteyecek kurucu bileşenleri var. Şu an için bunların çoğu sakin ve hareketsiz halde. Ama İskoçya ve Katalonya’yı izliyorlar. Ve tabii ki Avrupa’da sınır problemlerinin kıtayı nereye sürükleyeceğini biliyorlar.

Geopolitical Futures, 23.10.2017 /
Tercüme: Zahide Tuba Kor
#Avrupa
#AB
#Katalonya
#İskoçya
6 yıl önce