İki kadim kültür olan Türk ve Kore kültürlerinin kökleri uzun yıllar öncesine dayanıyor. Siyasi ve askeri ilişkilerin yanı sıra edebiyat ve sanat alanında da etkileşime giren iki ülke, dostluğun hakkını vermeye başladı. Bu sene 36.sı düzenlenecek olan TÜYAP Kitap Fuarı onur konuğu olan Kore Cumhuriyeti’nden akademisyen Prof. Dr. Park Yanggeun ve yazar Park Sangwoo ile bir araya geldik. Yazar Sangwoo farklı kültürlerdeki aşk kavramı üzerine araştırmalar yapıyor. Hikayelerini de bu türde yazan Sangwoo, "Aşkta bir cevap olmadığı için sürekli bu konuyu yazıyoruz" diyor. Türk ve Kore yemek kültürlerini yakın bulan Prof. Dr. Yanggeun ile de edebiyat ödülleri ve günümüz insanı üzerine konuştuk. Yanggeun, modern çağdaki insani yıkıma işaret ediyor. Kültürel birliği insanlar arasındaki köprü olarak gören Park Yanggeun, "İnsan zamanla kendi değerlerini kaybederse bu köprü yok olur ve insan yalnızlaşmaya başlar. Günümüzde bu yıkım başladı" diyor.
Üzücü bir durum ama Korece'ye çevrilmiş pek Türkçe eser yok. Yakın zamanda Türk Edebiyatı'na olan ilgi biraz arttı. Fakat 60 yıldır devam eden Kore ve Türkiye arasındaki dostluk ilişkilerinin yansıması edebiyatta görünmüyor. Çeviri eser sayısı Avrupa ülkelerinden fazla olmalıydı. Mizah alanında başarılı bulduğum, insanı iyi anladığını düşündüğüm Aziz Nesin’in çeviri eserlerini okudum. Üzerine de araştırma yapıyorum.
Beklentiyi yüksek tutmadan çeviri yapılabilir. Tam bir çeviri olacağını düşünmüyorum. Şiir özel bir dile sahip, roman, hikâye gibi diğer edebi türlerden farklı bir tür. Ancak en azından o ülke şiiri hakkında bir fikir sahibi olmamızı sağlar.
Neden aşk hakkında bu kadar eser var?
Bütün yazarlar aslında aşkın peşindedir. Hayat ve insanı ilgilendiren en büyük konu aşktır. Aşkta bir cevap olmadığı için sürekli bu konuyu yazıyoruz. Aşkı ararken aslında kendi benliğimizi arıyoruz. Çünkü insan karakter ve iç duygular olarak kendine ayna olarak gördüğünün peşinden gider. Bu insan varoldukça devam edecektir.
Destanlar, dini metinler, masallar üzerinden farklı kültürlerdeki aşk alıgısını araştırıyorum. Türkiye'de İslamiyet, Kore'de Çin'den alınan Konfüçyüs öğretileri hâkimiyeti var. İki farklı dini bakışa sahip Türk ve Koreliler'in aşk hakkındaki görüşlerini karşılaştırmalı şekilde araştırıyorum.
Aşkın büyümesi ve gelişmesi farklılık gösterebiliyor. Eski dönemde buluşup konuşan, aşk acısı çeken, büyük fedakârlıklar yapan kişiler şimdi azaldı. Artık görüşmeyi, konuşmayı, ayrılmayı tek tuşla yapıyoruz. Aşkın başlaması ve bitmesi arasındaki süreler kısaldı. Aşk artık parmakların ucunda. Çağdaşımız tüketim toplumu aşkı da fast-food olarak görüyor.
Nobel ödülünü almasıyla ilgi çeken Orhan Pamuk'u tanıyorum. Ödül konuşması olan "Babamın Bavulu" beni çok etkilemişti. Bu konuşmada Kore kültürüne büyük yakınlık buldum ve metni Korece'ye çevirdim. Üniversitede Doğu ve Batı Edebiyatlarını karşılaştırma dersi veriyorum. Türk edebiyatındaki gazeller ile Kore edebiyatındaki hanka denilen edebi türe benziyor. Bin yıl öncesinden gelen bir benzerlik var.
Modern çağda sadece kültürel unsurları ele alarak insanların dikkatlerini çekmek çok zor. Yazar da küresel hâle gelen dünyada kendi kültürü dışından eklemeler yapabiliyor. Geleneksel kültür, modern zamanla birlikte işlenmeli.
Kültürel birlik, bir insanla bir insan arasındaki köprüdür. İnsan zamanla kendi değerlerini kaybederse bu köprü yok olur ve insan yalnızlaşmaya başlar. Günümüzde bu yıkım başladı.
- Aile sıcaklığı sofrada başlar
- Edebiyatçılar ne yapmalı?
- Güney Kore'de yalnız yaşama, evlenmeme, boşanma, çocuk sahibi olmama, sürekli yurt dışına çıkmada artış oldu. Edebiyatçılarımıza düşen toplumun bu değişimini yansıtmak ve aile yapısının önemini hatırlatmaktır.
Matbaadan sonra en büyük gelişim internettir. İnternet, insanın ruhani ve akli gelişimini gözler önüne seriyor. Birçok yenilik ve değişim de henüz keşfedilmeyi bekliyor.
Sofraya soğuk yemek konmaz. Yemekler sıcak olur ve birlikte yenir. Yani ailedeki sıcaklık sofradan başlardı. Şimdiki gençler sandviç, hamburger gibi çöp şeyler yiyorlar. Asıl olan yemekleri sıcak sunmak değil, büyüklerin küçüklere geleneksel değerleri öğretmesi ve kültürel sıcaklığı vermesidir.