|

'Ne 28 Şubat'mış ki bir türlü bitmiyor'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... İsmail Kılıçarslan köşesinde 'Ne 28 Şubat’mış ki bir türlü bitmiyor' başlıklı yazısını kaleme aldı. Nedret Ersanel, Taha Kılınç, Ali Saydam, Ayşe Böhürler de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
08:46 - 17/02/2018 Saturday
Güncelleme: 08:56 - 17/02/2018 Saturday
Yeni Şafak
Taha Kılınç, İsmail Kılıçarslan, Ayşe Böhürler, Ali Saydam ve Nedret Ersanel.
Taha Kılınç, İsmail Kılıçarslan, Ayşe Böhürler, Ali Saydam ve Nedret Ersanel.

İsmail Kılıçarslan, Nedret Ersanel, Taha Kılınç, Ali Saydam ve Ayşe Böhürler'in yazılarının dikkati çeken bölümleri:

İsmail Kılıçarslan: Ne 28 Şubat’mış ki bir türlü bitmiyor

Vay bana vaylar bana ki Hayrettin Soykan ağabeyin, 28 Şubat’ın devamı olarak hapiste olduğunu daha iki gün önce “yeniden” öğrendim. Vay ki yazık…Baştan anlatacağım.

“Bin yıl sürecek” denilen 28 Şubat’ın en civcivli günlerinde tanımıştım onu. İşlettiğim sahafın kapısından kafasını uzatıp selam vermiş, elindeki dergileri uzatmıştı. Oturup uzun uzun konuşmuş, çay içmiş, dertleşmiştik. Elindeki dergilerin adı Akademya idi. 3 aylık periyotta yayınlanan bir fikir, ilim ve sanat dergisiydi yani. Her yazısı dikkat çeken, her makalesi dolu dolu bir dergiydi. 

Ve evet Hayrettin abi, İBDA fikrine gönül vermiş bir adamdı. Fikirle, sanatla, ilimle dolu bir hayatın peşindeydi. Silahla işi olmamıştı, olmazdı.İngilizce, Arapça, Farsça, Latince ve Yunanca biliyor; karikatürle ilgileniyor; hayatını çevirmenlik, editörlük, yayıncılık, tercümanlık, yazarlık gibi işlerle kazanıyordu. En son geçen baharda görüşmüştük. 28 Şubat’ın 20. yılında yani. “Aramam var İsmail” demişti. “Almazlar abi artık herhalde sizi, düşer cezalarınız” demiştim. “İnşallah” demişti tabii ama pek de inancı yoktu o aptal davanın düşeceğine dair.

Nedret Ersanel: Dost ateşi: ‘Mekanizma’!..

Son 72 saat içinde gerçekleşen Türkiye-ABD görüşmeleri, iki ülke arasındaki kırıkları alçıya alıyor. Bu iyileştirme adımıdır ama adım atamazsınız!..Mekanizma odur. Mekanizma’nın nasıl yağlanacağına ilişkin artık bir fikrimiz var ama çalışıp-çalışmayacağına ilişkin güvensizliğimiz duruyor. Ankara’nın muhatabına ve kamuoyuna söylediği de budur.

Çok soru duruyor. Tatmin edici, elle tutulur yanıtlara varıldı mı emin değiliz.Sadece şu notu düşelim, adamlar gelip hâlâ ‘demokrasi dersi’ verebiliyor, bunun işe yarayacağını sanabiliyorlar. 

Açıklanan resmi metnin dili de ilginçtir: Türkiye, “kritik aşama’ devam ediyor ama stratejik varlığımız NATO ve Batı’nın yanında” demiş gibi oldu! 

BULUŞMADAN ÖNCEKİ TABLO... 

Washington’dan gelen mesajların savrukluğu, ABD’nin özel olarak Suriye genel olarak Ortadoğu’ya yönelik, devletin bütünü tarafından mutabakatla yönetilen bir politikası -terör koridorunun inşası hariç- olmadığını gösteriyor ama plan kuruluna kadar ‘zamana oynadıkları’ anlaşılıyor. (‘Devletin bütünü’ ifadesi, Tillerson’ın görüşmeye ‘yalnız’ girmesini kapsayıp kapsamadığını da düşündürmeli.)Zeytin Dalı’nda en hızlı ilerlemenin Perşembe gerçekleştirilmiş olması ise Ankara’nın oyunu gördüğünü anlatıyor.

Taha Kılınç: "En çok ben..."

İsrail Parlamentosu (Knesset), çarşamba günkü oturumunda Yesh Atid Partisi’nin gündeme getirdiği “Ermeni Soykırımı’nı tanıma” konulu yasa tasarısını oyladı. Eski televizyon sunucusu ve oyuncu Yair Lapid liderliğindeki muhalefet partisinin tasarısı, genel kurulda 28’e karşı 41 oyla reddedildi. Lapid, oylamadan önce yaptığı açıklamada, “Holokost’u yaşamış bir halkı temsil eden parlamentonun, Ermeni Soykırımı’nı tanımaması için hiçbir sebep yok” demişti. Oylamanın sonuçlanmasının ardından konuşan Kudüs Ermeni Ulusal Komitesi Başkanı Hagop Sevan, “İsrail, 1915’te yaşananları bir gün mutlaka soykırım olarak tanıyacak” tahmininde bulundu. 

Meseleye biraz uzaktan bakanlar için, oylama sonucu belki biraz şaşırtıcı gelebilir. İsrail’in, “Türkiye aleyhine” bir tasarıyı şevkle kabul edeceği de düşünülebilir. Oysa öyle değil. Söz konusu tasarı, Knesset gündemine daha önce de getirilmiş ve yine reddedilmişti. Son girişimin de aynı şekilde başarıya ulaşmayacağı, daha oylama başlamadan biliniyordu. Bunun başlıca üç sebebi var:İsrail yönetimi, Türkiye’nin hassas olduğu böylesine bir meselede, Ankara’yı karşısına almak istemiyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin en gerilimli olduğu dönemlerde dahi, İsrail “Ermeni kozu”nu kullanmayı düşünmedi. Benyamin Netanyahu gibi ülkesinin dış ilişkilerinde özensiz ve başına buyruk davranmayı adet haline getiren bir başbakan döneminde bile bu olmadı. Türkiye’yi tamamen kaybetmek, Ortadoğu’nun mevcut şartları içinde, İsrail’in işine gelecek bir şey değil. Bu nedenle, Ermenilerin bütün isteklerine ve çağrılarına rağmen, “soykırım tasarısı” ciddiyetle ele alınmadı.

Ali Saydam: ‘Yapan’ ile ‘Sadece konuşan’ın farkını görebilenler…

Perşembe günkü yazımızda “Erdoğan demokrat değildir söylemini ‘Karteller Erdoğan’a kızıyorlar’ şeklinde okumak gerekir” diyen bir Ortadoğu uzmanını, Christoph Hörstel’i yazı konusu yaptığım için bana laf sokmaya kalkan bir meslektaşımız bile olsa ciddiye alıp laf anlatmak durumunda kalmanın bana neler hissettirdiğini yazıya dökmek istedim: 

İddia ne? “Hörstel bir faşistmiş” ve Yahudi soykırımını inkâr ediyormuş. Bizim de elimiz armut devşirmiyor herhalde; ‘Şu videoya bir göz atsanız’ başlıklı yazıyı kaleme almadan önce Hörstel’in kim olduğuna elbette bir göz attık. Hörstel’i önce ‘kendisinden’ ve yaptıklarından tanımak istedik. Bu hakareti hak etmek için neler yapmış, neler yapıyor ve ne yazmış çizmiş mesela?.. 

Ayrıntıya girmeden Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanımızı anlamaya çalışan herkesi karalayan, ülkemize ve Erdoğan’a hakaret yağdıranlara kol kanat geren, ‘bağımlı’ ve/veya ‘yerleştirilmiş/ gömülü’ (embedded) arkadaşlara hemen söyleyeyim: Ben videodaki şu ifadelerinin altına imzamı atarım. Bir daha okuyun isterseniz:“Erdoğan, ABD’nin PKK üzerinden Türkiye’nin parçalanması planlarına itaat etmiyor. Bu da kartelleri kızdırıyor. Medyayı, para sistemlerini devreye sokarak, gerekirse yargıyı kullanarak kendilerine hizmet etmeyeni itibarsızlaştırmaya, alaşağı etmeye çalışıyorlar”…

Ayşe Böhürler: Sahadan

Anadolu’ya İstanbul-Ankara’dan bakınca resim tam görünmüyor. Analizler verilerin ötesine geçemiyor. Şehirlerin, hayatın ruhu ve duygusu yakalanamıyor, yorumlar isabetsiz kalıyor. Bu nedenle böylesine hassas bir zamanda bölgenin içinden bilgi aktarmanın yorum yapmaktan daha kıymetli olduğuna inanıyorum. Pazartesi Hatay Hassa’ya dün de Gaziantep’e gittim. Zeytin Dalı Harekatı'nın üzerinden geçen bir ayın ardından bölgenin ahvali hakkında kısa notlar aktarmak istiyorum. 

* Sınırda hayat normal akışında devam ediyor. Halkın operasyona desteği büyük. Bu operasyonun yapılması gerektiğine inanıyorlar. Sınırın karşı tarafında siperlerin içinde Türkiye’ye yönelmiş silahların tehdidi altında yaşamak istemediklerini söylüyorlar. “Şimdi operasyon olmasaydı bir yıl sonra daha çetin bir savaş olurdu” görüşü hakim. TSK bölgede olmasa Hatay ve Kilis füzelerin atış menziline girebilirdi. 

* Hatay, Gaziantep, Kilis, Urfa… Bu şehirlerde toplam 1.5 milyon mülteci barınıyor. Gaziantep’in nüfusu son 5 yılda % 25 artmış! Kilis’in, Hatay’ın yüzde elli! Bu durum kullanılan su miktarından, çöplere, kültürel hayata şehri her yönüyle etkilemiş. Bölgedeki normalleşme, mültecilerin tamamı olmasa da bir bölümünün ülkelerine dönebilecek hale gelmesi şehirleri rahatlatacak. Operasyonun bu amaca hizmet etmesi beklentisi var.* Bölgede sorunların çözümünde belediyelerin rolü büyük. Bunların başında da Gaziantep Belediyesi geliyor. Şehirde 500 bin mülteci yaşıyor. Göçün şehre etkilerini göğüslemiş, onları en aza indirgeyecek birçok projeye öncü olmuş. Dil, kültür, yaşam biçimi, eğitim, sağlık, istihdam gibi alanlarda olası sorunları önceden görmüş ve çözüm odaklı uygulamalara hız vermiş. Şehirde her kesime hitap edebilen, ulaşılabilir ve sürdürülebilir birçok proje 4-5 yıldır uygulanıyor.

#İsmail Kılıçarslan
#Nedret Ersanel
#Taha Kılınç
#Ali Saydam
#Ayşe Böhürler
6 years ago